Yakın zamanda Amerika’da
Unforgatable/Unutulamaz ismiyle Paula Wolfert’ın biogrofisini anlatan bir kitap
yayınlandı. Kitap, Elen Kaiser Thelin tarafından yazıldı. Kitabın hikayesi
şöyle: Paula Wolfert, çok tanınmış bir yemek kitabı yazarı. On seneye yakın bir
süredir Alzheimer hastalığının bir türü ile boğuşuyor. Hastalık ilerlemeye
başlayınca Paula, Alzheimer Dernek ve Vakıfları tarafından kucaklandı birisinin
de sözcüsü oldu. Bu arada derneğe gelir sağlamak ve Paula’nın yemek konusundaki
dinamizmini ayakta tutmak için sürekli etkinlikler yapılıyor.
Paula’nın
hastalığı diğerleri gibi değil... Benimle 1990 da arkadaş olmuştu yani 27 sene
önce, beni ve çoğu yaptıklarımızı unutmadı. Telefonla konuşabiliyor ama kendi
kitabından yemek pişiremiyor. Okuduğu malzemeleri aklında tutamıyor ve onları
biraraya getirip işlem basamaklarını ilerletemiyor.
Unutulmaz isimli kitabı
yazarken benimle de konuştu Elen. Çünkü, Paula yemek yazarlığı yaşamında iki
gazetecinin hayatını değiştirmiş yemek yazarı yapmıştı. Birisi Yunanistanlı
Aglaia, diğeri ise bendim. Bütün yaşadıklarımızı yazsam yeni bir kitap olur, o
nedenle ben Elen’in yazdığı kitaptan benimle ilgili alıntılar yapmak istiyorum.
Kırmızı Pul Biberin izinde başlığı taşıyan bölüm 1988-1994 arasını
kapsıyor. Bu bölümde, Paula’nın Akdeniz, Orta Doğu, Doğu Avrupa ve Kafkas
Ülkelerine yaptığı gezilerin Amerikan Mutfağına ve aşçılara neler kazandırdığı
pek hoş bir dille anlatılmış. Chez
Panisse/Alice Waters San Fransisko’da pek ünlü bir restorandır. Onun sahibi ve
şefi Alice Waters özetle demişki: “biz sebzeyi sadece garnitür olarak
pişrirdik, Paula’nın kitaplarıyla sebze yemeklerini pişirmesini hatta ana yemek
olarak sunmayı öğrendik.”
Ana Sortun, Oleana
restoranın sahibi ve şefidir. Restoran Boston’da hizmet vermektedir ve
Amerika’daki en iyi restoranlardan biridir. Ana, Türk yemek ve mezelerini Amerika’da
servis eden ilk şeflerden biridir. İyi kalitede yaptığı yemekleri ve Türkiye’yi
Paula Wolfert sayesinde tanımıştır.
1940’lardan beri
Amerika’ya ithal edilen kırmızı pul biber kimse tarafından bilinmezken
1990’larda Paula’nın Maraş ve Urfa biberlerini yazması üzerine ülke çapında çok
popüler olmuştur. Bugün Amerika’da pek çok restoran Maraş ve Urfa biberi
kullanmaktadır.
Paula araştırmaları
sırasında sırasında Doğu Akdeniz Mutağı’nın en iyi örneklerinin Türkiye’de
olabileceğini biliyordu. Doğu Akdeniz Mutağını bir kemer olarak düşünürseniz bu
kemerin kilit taşı Türk mutfağıdır. Türk
Mutfağı Osmanlı’nın fetettiği topraklardaki yemeklerle sentezlenmiş ve yeniden
yorum getirilerek Akdeniz Mutfağındaki en önemli ülke olmuştur.
1990 larda Paula, San
Fransisko’da Sufi mutfağının ustası Nevin Halıcı ile aynı panel masasında
oturmaktadır. Paula, Halıcı’ya Türkiyeye hiç gitmediğini gitmek için büyük
istek duyduğunu söyler. Halıcı ona sadece evini açmakla kalmaz, Ülke çapında
tanınmış 25 aşçının isim listesini de verir. Paula, 25 aşçının tümüne İngilizce
mektup yazar ve şöyle der: “İngilizce bilmediğinizi biliyorum, ama bu mektubu
bana yardım etmeyi arzulayan İngilizce bilen birisine verebilir misiniz?”
Bu aşçılardan sadece üçü
Paula’ya geri döner. Bunlardan birisi ülkedeki en iyi baklavayı yapan Burhan
Çağdaşdır. Burhan Çağdaş mektubu tercüme edilmek üzere popüler gazeteci Ayfer
Tuzcu Ünsal’a verir.
Ünsal mektubu okur. Paula
Wolfert’ı tanımaz, zaten yemek yazarlığı o dönemde Türkiye’de pek
bilinmemektedir. Paula’nın faksı vardır. Paula “size ben yardım edebilirim”
mealinde bir faks gönderir.
Gerçek hayatta Ünsal ve
Paula kızkardeş olabilirlerdi. Birbirlerinden 14 sene aralıkla doğmuş bu iki
kadının sesleri gür ve hatta alto (en kalın kadın sesi) idi. Neşeli, kahkahalı
ve güçlü fikirleri olan kadınlar. Genç olanı Ünsal, daha enerjik ve Paula’dan
daha inatçı. Tanıştıklarında Ünsal
sosyal alanda çok aktif birisi, politik gazeteci, Türk Ermeni ilişkileri
konusunda çalışmalar yapıyor. Gaziantep’deki en büyük gazete babası tarafından
kurulmuş, kendisi de orada kadrolu çalışıyor. Babasının Ayfer için üç hedefi
var: İyi aşçı olacak, iyi bir evlilik yapacak ve İngilizce konuşacak. Ayfer,
babasının hedeflerine fazlasıyla ulaşmış.
Ayfer, 1970 yılında
öğrenci değişim proğramı ile Topeka, Kansas’ta Amerikalı bir aile ile kaldı.
Eve döndüğünde pastaneye ısmarladığı yuvarlak sandoviç ekmeleri le evde kendi
hazırladığı Amerikan Hamburgerlerini yapabiliyordu. Amerika’dan döndükten sonra
Birleşmiş Milletler’de çalıştı. Onun amacı Gaziantep’i enternasyonal alanda
tanınmış bir şehir yapmaktı. Paula’nın yayınlarından sonra Gaziantep gerçekten
Türkiye’nin Gastronomi Başkenti olarak anılmaya başlandı. Ayfer, bütün bunları
yapabilmek için Paula’nın faks numarasını bir fırsat olarak görmüştü. Tabii ki bunun neler getireceğini ikisinin de
hayatlarını nasıl değiştireceğini bilemediler.
Ünsal diyor ki “ Paula’ya
faks gönderip eve gitmiştim. Sabahtan ofise geldiğimde yerde rulo halinde bekleyen
faks sayfalarını görünce Paula’nın pek heyecanlandığını anladım. Bu faks
sayfalarından Paula’nın kim olduğunu, hangi yemek ve yiyeceklerin peşinde
olduğunu öğrendim.”
Ünsal Paula’yı kendisi ile
iki hafta kalması için davet etti. Çok kısa sürede Ünsal da Aglaia gibi
uluslararası alanda yiyecek dünyasına geçen ikinci gazeteci olmuştu. 14 sene
içerisinde Paula her sene en az bir kere Türkiye’ye gitti ve Ünsal ona
yemekleri keşfetmesi için yardımcı oldu.
Paula, bütün bu sürede
Türkçe öğrenemedi. Muhtemeldir ki Alzheimer yerleşiyordu, Paula 60 lı
yaşlarındaydı ve yeni bir şey öğrenemiyordu. Paula ve Ayfer Türkiye’yi köşe bucak
gezdiler adeta bu sürede. Ünsal onu Fırat’ın kıyılarına götürdü mesela.
Bereketli hilalin kuzeyine; herşeyin başladığı yerin sınırına... Bütün bu
seyahatler sırasında Paula kendini kucaklayacak ve yemeğini paylaşacak pek çok
kadınla tanıştı.
Emily’nin yazdıkları
bunlarla sınırlı değil tabi... Ben bu kadarını aldım.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder