Ayfer Tuzcu Ünsal-Bir
hafta sonunu Edirne’de geçirmek pek güzel oluyor. Hele mevsim baharsa, kırlar
yeşilin tonlarına bürünmüşse ve her bir taraftan farklı çiçek kokuları
geliyorsa...
Tahsin Gözyılmaz Edirneli
bir aşçıdır, kendisi ile yemek kongrelerinden birinde tanışmıştım. O yıldan
beri dostluğumuz devam eder. Edirne’ye giderken mutlaka ararım, sağ olsun beni
pek bir ağırlar. Bu sefer de öyle yaptı. Edirne’de pek büyük bir bayrama Hıdır
Ellez’e denk geldiğimiz için hiç yer yoktu. Bize, Şimşek otelinden hatır için
bir oda ayarlamayı başardı.
Tahsin Usta sıradışı bir
aşçı... Pişirdiği yemek ne olursa olsun onu illa kendi yöntemi ile sunar...
Yemek kongrelerinde Edirne’yi hep o temsil eder. Bana, meşhur Edirne ciğerinin
nasıl yapıldığını detaylarıyla anlattıktan sonra dedi ki:”Hadi sizi
Nusret’e, Çiçek ciğercisine götüreyim, daha fazlasını bizzat kendisinden öğrenin”. Hıdır Ellez olduğu için Edirne pek bir kalabalıkmış, ancak bizim gittiğimiz saatta pek kimse kalmamıştı, o nedenle Nusret Bey’le istediğim gibi görüşebildim. Edirne usulü ciğer, daha çok Balıkesir tarafından gelen dana ciğerinden yapılıyor. Taze olması çok önemli... Önce ince ince katlara kesiliyor sonra en önemli işlem başlıyor, ciğer içindeki her türlü damar ve sinirden ayıklanıyor. Bu oldukça uzun zaman alıyor. Nusret Usta diyor ki: “aslında ciğer yıkanmaz, ama ayıklayınca o kadar kan kokuyor ki mecburen suyun altında iyice yıkıyoruz.”
Sonra biraz dinlendirildiriliyor. Müşteri gelince una bulanarak tavada kızartılarak sıcak ikram ediliyor. Ciğer herhangi bir una bulanmazmış! Sırf ekmek için kullanılan içinde biraz da kepek bulunan una bulanmalıymış yoksa yapışırmış. Dikkatle baktım, gerçekten una bulandığında hiç yapışmamıştı ciğer parçaları... Gelelim tavaya... Nusret Usta’nın tavası o kadar temizdi ki, gıpta ile seyrettim... Bildiğiniz gibi Edirne bir ayçiçeği memleketi ve halen en iyi ay çiçeği yağı orada yapılıyor. İşte bu nedenle de ciğerciler kızartma yapmak için ay çiçeği yağı kullanıyorlar, Nusret Usta da öyle yapıyor. Yağ, unlandığı ve ciğerin rengini aldığı için belli aralıklarla değişmek gerekiyor. Nusret Usta onu kendine göre ayarlıyor ve kullandığı yağı asla atmıyor, Belediyeye veriyor, böylece geri dönüşüme de katkıda bulunuyor. Ciğerin yanında yine Edirne bölgesinde yetişen çok acı biber kızartması ikram ediyorlar. Nusret Usta: “biberi, müşteri dükkana gelmeden önce sabahtan kızartıyoruz. Sizin yanınızda kızartsak acı o kadar savruluyor ki öksürmekten bir hal olursunuz!” Bakmayın biberin çok acı olmasına... Kızartılmış ciğer ile pek iyi gidiyor. Nusret Usta ayrıca yoğurt ve domates de koyuyor
sofraya. Acı biberi yedikten
sonra hem domates hem de yoğurt ağzınızın tadını bulmanızda çok yardımcı
oluyor. Edirne’nin yoğurtları ise ayrı bir dünya! Gerek manda, gerek inek
sütünden yapılmış yoğurtlar o kadar nefis ki masaya konunca mecburen
bitiriyorsunuz...
Nusret’e, Çiçek ciğercisine götüreyim, daha fazlasını bizzat kendisinden öğrenin”. Hıdır Ellez olduğu için Edirne pek bir kalabalıkmış, ancak bizim gittiğimiz saatta pek kimse kalmamıştı, o nedenle Nusret Bey’le istediğim gibi görüşebildim. Edirne usulü ciğer, daha çok Balıkesir tarafından gelen dana ciğerinden yapılıyor. Taze olması çok önemli... Önce ince ince katlara kesiliyor sonra en önemli işlem başlıyor, ciğer içindeki her türlü damar ve sinirden ayıklanıyor. Bu oldukça uzun zaman alıyor. Nusret Usta diyor ki: “aslında ciğer yıkanmaz, ama ayıklayınca o kadar kan kokuyor ki mecburen suyun altında iyice yıkıyoruz.”
Sonra biraz dinlendirildiriliyor. Müşteri gelince una bulanarak tavada kızartılarak sıcak ikram ediliyor. Ciğer herhangi bir una bulanmazmış! Sırf ekmek için kullanılan içinde biraz da kepek bulunan una bulanmalıymış yoksa yapışırmış. Dikkatle baktım, gerçekten una bulandığında hiç yapışmamıştı ciğer parçaları... Gelelim tavaya... Nusret Usta’nın tavası o kadar temizdi ki, gıpta ile seyrettim... Bildiğiniz gibi Edirne bir ayçiçeği memleketi ve halen en iyi ay çiçeği yağı orada yapılıyor. İşte bu nedenle de ciğerciler kızartma yapmak için ay çiçeği yağı kullanıyorlar, Nusret Usta da öyle yapıyor. Yağ, unlandığı ve ciğerin rengini aldığı için belli aralıklarla değişmek gerekiyor. Nusret Usta onu kendine göre ayarlıyor ve kullandığı yağı asla atmıyor, Belediyeye veriyor, böylece geri dönüşüme de katkıda bulunuyor. Ciğerin yanında yine Edirne bölgesinde yetişen çok acı biber kızartması ikram ediyorlar. Nusret Usta: “biberi, müşteri dükkana gelmeden önce sabahtan kızartıyoruz. Sizin yanınızda kızartsak acı o kadar savruluyor ki öksürmekten bir hal olursunuz!” Bakmayın biberin çok acı olmasına... Kızartılmış ciğer ile pek iyi gidiyor. Nusret Usta ayrıca yoğurt ve domates de koyuyor
Nusret Bey'in fevkalade temiz tezgahı |
Nusret Usta’nın dükkanı
Kervansaray’ın duvarının dibinde... Oradan çıkınca hemen birkaç
metre ilerde
Hayrabolu tatlısı yiyebileceğiniz pek şirin bir pastane var. Bu pastanede çalışanların
hepsi genç hanımlar... Birisine özellikle bayıldım. İsmi: Hörü, Mersin’li,
Tıbbiye’nin dördüncü sınıfında okuyor. Amacı Kadın Doğum doktoru olmak, dilerim
istediği olur. Hörü’nün bize servis ettiği Hayrabolu tatlısı, aslında kıvamda
ıslanmış bir tür peynir kurabiyesi... Ama tahin ve fındık parçalarıyla o kadar
nefis olmuştu ki, tabakdaki tahini tamamen yalayıp, tekrar tahin koymalarını
rica ettim. Hayrabolu tatlısı daha önce yiyemediklerim gibi fazla şekerli
değil, tahin ve fındık parçaları ile de pek özdeşleşmişti.
Hörü ile tatlıcı dükkanında |
Ben
çocukken beyaz peynir denmez, Edirne peyniri denirdi. Ben halen
dilimi değiştiremedim, Edirne peyniri diyorum. Edirne peyniri yapımı bir
zamanlar Edirne’de yaşayan Yahudiler tarafından başlatılıp geliştirilmiş. 1930
larda Atatürk’ün emri ile sektör, yerli muhacirlere geçmiş ve halen o şekilde
devam ediyor. Tahsin Usta’nın önerisi ile Edirne’den peynir aldım, tuzsuz ve sert tam istediğim gibiydi…
Problem şu, Edirne’de üretilen peynirler ülke genelinde büyük marketlerde yok. Ancak, Edirneli
Yardımcı firmasının internet sitesinden sipariş verebiliyorsunuz. Gerçi artık
herşey internetten satılıyor ya, peynir neden internetten alınmasın ki?
Şimşek Otel'de Ebru Öter ile |
Edirne’de otellerde hiç yer olmadığı halde bize otelinde kalma imkanı yaratan kişi Çiğdem Şimşek’ti… Otelin ismi de Şimşek, Edirne’nin hemen girişinde Tıp Fakültesi’nin karşısında bulunuyor. Üstüne Çiğdem Hanım büyük jest yapıp bizi Pazar günü Edirne’nin içinde kurulan Köylü pazarına da götürdü. Bu pazara 20 ayrı köyden Girişimci kadınlar doğal yetiştirdikleri ürünlerini getiriyorlar. Bu hanımların içinde Nermin Çetin çok özel bir kadın. Kendi fırınında pişirdiği ekmekle birincilik almış, ürettiği gıda maddeleri çok beğenilmiş ve pazara getirdiği tüm ürünler adeta kapışılıyor. Ben de tam buğday ekmek aldım ve çok beğendim. Her tezgahta bir iki çeşit yeşillik, prasa, taze soğan, kıvırcık gibi
Pazarda Nermin Çetin ile |
Başka, masasına çiçek koyan pazarcı bir hanım |
Cıbrıska |
**İnternette Edirne’nin geçmişine
dönük kaybolan tarihi hakkında pek hoş yazılar buldum, paylaşmak istedim. Altta
da internet adresini verdim, arzu ederseniz daha fazlasını okuyabilirsiniz:
Osmanlı köyünde köfteci Mustafa Bey ile |
Cumhuriyet Caddesinde Şekerci İlyaser
Kaneti ve Edirne’nin en güzel dondurmasını yapan şekerci Ustası Samuel Dessotto
ile Şekerci Bohar vardı. Tamburacılar Camisine sapan sokağın başında çarşının
gülü, kahveci, tereyağcı Naftali Mitrani’nin dükkânı bulunurdu. Hemen yanında
çarşının ağası pos bıyıklı börekçi Sütçü Esat Ağa’nın dükkânını görürdünüz.
Esat ustanın yanında Bakkal Moşe’nin dükkanı yer alırdı. Moşe ile aynı apartmanda birinci katta dişçi
Tekin Sayınbaş’ın muayenehanesi bulunurdu. Sokağın ünlü simaları arasında
Kağıtçı Menahem, lakerdacı ve çirozcu Bello, Salamon Levi ve kağıtçı Bohor
Bakış vardı.
Yahudiler Edirne’de şarapçılığın
yanısıra susam, ayçiçeği yağı üretimi, peynircilik, şekercilik gibi gıda
sektörü imalatı öncülüğü de yapmışlardı. Mandıracı Albert Sarfati, Nesim Marko
Kohen (Kan) ve Malki aileleri Edirne’de peynirciliğin gelişmesinde önemli rol
oynamışlardı. Ayrıca, Osmanlı döneminde kentin yangınlarında büyük özveri ile
hizmet veren 14 tulumbacısından ikisi süpürge yapımcısı Sarı Nesim ve fırıncı
Altın diş İshak idi.
* Trakya’daki Yahudilerin ticaret hayatı ve sonlandırılmasına dair
fevkalade bir makale buldum, arzu ederseniz http://www.jasstudies.com/Makaleler/1879889356_17-Yrd.%20Do%c3%a7.%20Dr.%20Mehmet%20PINAR.pdf
adresinden
okuyabilirsiniz.
**http://arsiv.salom.com.tr/news/print/15954-Kaybolan-Tarihimiz-Edirne-Yahudileri--4.aspx
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder