Bahçemizi
yeniden yapılandırmak istiyorduk. Eskiden orman gibiydi. Bitki çok olunca
hastalık, tırtıl ve sürekli düşen yapraklar da çok oluyor. İlk defa bu sene
isyan ettim galiba. Asma hasta oldu ve yapraklarını günde üç kez süpürdüğüm
halde başedemedim. Eee biraz da zorunluluktan bahçe yeniden dizayn edilmek
durumunda kaldı
. Eşim, taşı sevdiği halde, beğendiği bir taş ustası ile
karşılaşamadı. Ayşe-Abdullah Doğruyol daha önce bahçelerini taş yaptırdıkları
için bizi kendi tanıdıkları Halim Usta ile tanıştırdılar. Halim Usta, bizi de
bahçeyi de hemen benimsedi... Koskocaman bir kamyonla taş getirdiğinde ben
tuhaf tuhaf bakıyordum. Taşları boşaltırken, taşlar kırıldı... “Aman kırıldılar” dedik. “Eee biz zaten onu kıracağız” dedi. Derken
işleme başladılar tam iki ay boyunca ben “tık tık” ses çıkaran taş
yontucularını dinledim ve çocukluğumu hatırladım. Anteb’in dar sokaklarında ne
çok taş yontucusu olurdu... Her tarafları beyaz toza bulanmış insanlar, o
taşlara can verirlerdi aslında. Bizim evde de öyle oldu... Bir kamyon ve daha
fazla taşa Halim Usta ve ekibi can verdiler... Peki Halim Usta kim? Aslen
Viranşehirli 1996’dan beri taş işinde aktif olarak çalışıyor. Zevkli ve
yaratıcı bir adam Halim Usta, eski eserleri tamir edebildiği gibi, harç
kullanmadan, taşları birbirine bindirerek kemer de yapabiliyor. Ancak, işin en başında eşimin kaygıları
vardı. Zira, eşim bilim adamı, yaptığı, düşündüğü herşey somut; Halim Usta
sanatkâr, düşündükleri, izah etmeye çalıştıkları hep soyut! “Halim Usta, şu duvarı nasıl yapacaksın?” diyoruz. İzah ediyor, pek
birşey anlamıyoruz! Derken cep telefonunun fotoğraf bölümünden bize daha önce
yapmış olduğu benzer duvarları gösteriyor, o zaman anlıyoruz! İş bitince de
gerçekten aklındakini yapmış olduğunu büyük memnuniyetle izliyoruz. Ülkemizde
farklı yerlerden taş çıkıyor, bunun hepsi memleketin dört bir tarafında
kullanılıyor. Ancak, bölgelerde çıkan özel taşlar da var, örneğin Antakya
bölgesinde “hayno taşı” denilen Hanyolu köyünün taşı... Üzerinde
fosiller olan bu taşı ben pek sevdim. Seramik ustamız Süleyman Şan taşı
görünce, ona uygun mermer bakmaya başladı. Mermer diyorum, diğer traverten gibi
taşlar hayno taşıyla uyum gösteremiyor. Ve, buldu, bize onlarla pek güzel
merdivenler yaptı... Süleyman Usta da kendi dalında uzman birisi... Eşim,
granit taşların farklı döşenmesini istedi ve onlara bilgisayardan bir şablon
çıkardı. Süleyman Usta, pek beğendi şablonu ve onu baz alarak döşedi taşları...
Gayet de güzel oldu. En çok da ne hoşuma gitti biliyor musunuz? Bütün iş bitti,
işçiler yeniden yapılandırdıkları bahçeyi bizzat görmek için tüm bahçeyi yıkadılar...
Yıkanıp temizlendikten sonra da hayran hayran seyrettiler. Bu sahne beni çok
duygulandırdı, insanın işini sevip, ortaya çıkardığı eserini okşaması ne güzel
bir şey...
Bütün
bunlar dışarda olurken, eşim neredeyse oniki saat ayak üstünde inşaatı takip
ederken ben içerde humusu nasıl daha iyi yapabilirim denemeleri yapıyordum!
İşte formülüm: Humus yapmak için
haşlanmış nohuta, tahine, kimyona, sarımsağa, kırmızıbibere, limon suyuna,
tereyağına, zeytinyağına ve çam fıstığına ihtiyacınız var. Kolaylık olsun diye
haşlanmış nohut yerine nohut unu
kullanabilirsiniz. Şimdi piyasada çok kaliteli nohut unları var. Tahinin
şişelenmiş en iyisi Tarsus’ta üretilen Okyay... Gaziantep’te yaşasaydım bir
koşu gidip Özgüler’den istediğim kadar tahin alır gelirdim. Ya da Arasaya
indiysem Kıratlıdan nefis kokulu tahinimi zevkle getirirdim evime. Evet,
sarımsağın Kastamonu olanını kullanıyorum. Limon suyu bizzat kendi bahçemden
kopardıklarımı sıkıyorum, ah o kadar keyifli ki... Siz hiç kimyonu tavada kavurdunuz mu? Eğer
yapmadıysanız, denemenizi tavsiye ederim. Baharatlar, dövülmeden/çekilmeden
tavada yağsız olarak kavrulur, yani biraz ısıtılırsa çok daha güzel kokup,
lezzet veriyorlar. Özellikle kimyonu tavada beş dakika kadar sallayarak
kavurursanız -aman ocağın üzerinde bırakıp bir yere gitmeyin! Hemen yanıyor!-
çarşıdan aldığınız çekilmiş kimyondan ne kadar farklı olduğunu hemen
bileceksiniz. Ben, bu tür baharatları çekip bir kenara koymak ve çekilmiş almak
yerine, kullanmadan önce her seferde beş dakika ısıtıp, hemen dövüp toz haline
getiriyorum. Aslında, tam olarak dövmüyorum da biraz parçalar kalıyor. Kimyonu
küçük bir tavada kavuruyorum, kimyonu havana döküp, yerine tavaya tereyağı
koyuyorum. Koyduğum tereyağı da ayrandan yapılmış... Tereyağı ile birlikte bir
miktar çam fıstığı kavuruyorum. Çam fıstığı çok yakışıyor humusa... Şimdilerde
Gaziantep’deki bir müteşebbüs yer fıstığını çam fıstığı boyutunda kesip
pazarlıyor. Güneydeki Lokantaların çoğu maliyeti düşürdüğü için yer fıstığınan
yapılmış çam fıstığını tercih edebiliyor. Yalnız, yer fıstığının tadı pişmiş
yemeklere kesinlikle uymuyor ve konduğu yemeğin içinde sırıtıyor, onu
belirteyim.
Gelelim ayrandan yapılmış tereyağına: Yaklaşık
250 gramlık elips parçalar halinde geliyor. Bir kilo alıp derin dondurucuda saklıyorum.
Bittikçe, o elipslerden birisini buzbolabının normal gözüne indirip parçayı
bitirinceye kadar kullanıyorum. Tereyağını ayrandan yapan profesyonel bir firma
henüz yok... Marketin hiç birisi ayrandan yapılmış tereyağı satmıyor. Marketlerde
satılan tereyağların üzerlerini okumanızı tavsiye ederim. Patates, tereyağı
aroması filan gibi katkı maddeleri yazıyor... Evet, bugünlük bu kadar!
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder