Antakya bölgesinin en sevimli
ürünlerinden birisi zeytinyağlı defne sabunudur. Her sene aldığım sabunları
evin çeşitli yerlerine yerleştirip en az bir sene boyunca kurutup, bir önceki
senenin sabunlarını kullanmaya gayret ederim. Hemen ekliyeyim defne kelimesinin
yerel ismi Ğar veya Har olarak kullanılıyor.
Zeytinyağlı defne sabunu yapmak için
hem defne yağına, hem de zeytinyağına ihtiyaç var. Defneden ve zeytinden yağ
elde etmenin şimdi tam mevsimi... Ben size defneden yağ çıkarmayı anlatmak
istiyorum. Sevgili Fatma Gezmen de dahil herkes defne meyvelerinden yağ çıkarma
derdinde.
Ülkemizde, türüne evsahipliği de
yaptığı Akdeniz Defnesi (Laurus nobilis)
yetişir. Yaprak dökmeyen, yıl boyu yeşil
kalan defne, Mart ayında çiçeklenir.
Tohumlar Ekim ayında tam olgunluğa erişir. Yakaşık bir nohut iriliğindeki koyu
parlak siyah renkli tohumların dış kısımları ince etli olmasına rağmen oldukça
yağlıdır. Yapraklar ise güzel kokularıyla yemeklere tat vermenin yanı sıra
alternatif tıpta kullanılır. Defne yaprakları çok miktarda ihraç da
edilmektedir.
Ek
bilgi olarak verelim: Defne, Doğu Akdeniz bölgesine özgü bitki olmasına rağmen özellikle
Okyanus ikliminde de yetişmektedir.
30 °C
derecede eriyen defne yağı, defne meyvelerinin/tohumlarının sıcak su içerisinde ezilmesiyle elde edilir. %95
yağ asitlerinden ve %5 esansiyel yağlardan oluşur. Yağ, en çok sabun
üretiminde kullanılır. Ancak bugünlerde mafsal ağrılarını gidermek için ve
kozmetik sanayisinde de kullanılmaktadır.
Yıllık
üretim 8 bin tonu bulan defne yaprağının %80 ni Türkiye’den çıkar. Defne
yapraklarının dünyada geniş bir pazarı vardır.
Defne
ağacının hoş bir efsanesinin yanısıra halen günümüze gelen bir geleneği de var.
Orta Çağlarda üniversitelerde bilim
adamlarına defneden taç giydirlirdi. Tıp okullarında genç doktorların başına
konan taçlar defne yaprakları ve meyvelerinden oluşurdu; Fransa'da lise
diplomasının adı olan baccalauréat (Latince bacca
laurea : defne meyvesi) buradan kaynaklanmaktadır. Deyim, günümüzde
halen Avrupa’da kullanılmaktadır.
Peki,
bilim adamları neden başlarına defne yaprakları ve meyveleri taşıyan taçlar
takarlardı? İşte efsane de burada devreye giriyor zaten. Olay, orijinal ismi
Defne olan Antakya’nın Harbiyesinde geçer... Apollon, Defne isimli kıza aşık olur. Ancak,
Defne Apollon’a karşılık vermez. Apollon ona kavuştuğunu sandığı sırada Defne,
toprak ananın da yardımıyla her mevsim yemyeşil, güzel kokulu bir ağaca dönüşür
ve Apollon bu ağacın yaprakları ve meyvelerinden oluşan tacı başına takar. Geri
kalan ömründe hep bu taç ile dolaşır. Çok kısa yazdığım bu efsaneyi uzun uzun
internette okuyabilirsiniz. Zaten Hatay Müzesinde de efsaneye konu olan sahneyi
anlatan bir mozaik bulunuyor.*
Defne tohumlarından yağ elde etmek
oldukça meşakkatli bir iş... Ekim veya Kasım ayında toplanan tohumlar kocaman
kazanlara konur üzerine su ilave edilir
ve kaynatılır. Kaynayan tohumlar kendiliklerinden kabuklarından ayrılır
ve büyük dikenli topuzlarla dövülür. Şimdi ise Fatma Gezmen’in yaptığı gibi
matkabın ucuna takılan mikter topuzu ile dövülmektedir. Sıcakken dövülen
tohumlar ezilmiş halde ateş üzerinde 20 saat bırakılır. Kazan soğumaya
başlayınca yağ yüzeye çıkar. Defne yağı kazanın üzerinden fincan yardımıyla
sabırla yavaş yavaş toplanır. Bazı kimseler yağı çıkarılan defne tohumlarının
üzerine tekrar su ilave edip ikinci kere kaynatırlar ve yine yağ elde
edebilirler. Yaklaşık 10 kg defne tohumundan 1 kilogram defne yağı elde
edilebilmektedir. Güvenilir defne yağını Şenköylüler sitesinden temin
edebilirsiniz. Ben aldım ve çok beğendim. Hatay’ın Şenköyü civarında yaklaşık
30 ton defne tohumu yağ olarak işlenmektedir.
2016 Füsun Sayek Etkinliklerinde çok
hoşlandığım bir atölye yapıldı. Bir usta gelip gözümüzün önünde sabun pişirdi. Sabun
yapmak için genelde fotoğrafta gördüğünüz gibi yarıya kesilmiş bidon
kullanıyorlar. Usta, önce kazana ölçülü miktarda zeytinyağı koydu, ocağın
altını yaktı. Zeytinyağı ısınınca yine ölçülü miktarda defne yağını ekledi. Bu
arada kristal görünümündeki kostiğin üzerine su döktü ve hemen reaksiyon
başladı. Kostik, sodyum hidroksit, yağı katılaştırıp sabun olmasını sağlayan
kimyasal madde. Defne yağı+zeytinyağı ısınınca reaksiyon halindeki kostiği
kazanın içine boşalttı, yoğun bir duman ve kaynama başladı. Bu arada elindeki
kalın sopa ile sabun kazanını karıştırmaya başladı ve bize: “bu karışımın taşmaması lazım, onun için de
sürekli karıştırmak gerekir” dedi. Karıştırınca hem kabaran sabun karışımı
biraz indi hem de etrafı nefis bir defne kokusu sardı. Oldukça koyu yeşil olan
yağ karışımının rengi de kremsi bir hal aldı. Yanan ocak üzerinde sabun
karışımını karıştırma işi yaklaşık bir saat sürdü, sonra ocağın altı kapatıldı.
Sabun karışımı daha önce hazırlanan tabanında kağıt olan tahta bir çerçeveye
döküldü. Aynı beton harcı gibi mala ile çerçevenin içine iyice yayıldı ve hatta
perdahlandı. Perdahlandıktan sonra üzerine bir miktar su döküldü. Sabun soğurken
o suyu tamamen emdi.
Çerçevenin içindeki katılaşmış sabun
karışımı soğumayı beklerken Usta ikinci kez sabun karışımı hazırladı. Onu da başka
bir çerçeveye döktü, düzeltti. Sonra elinde keskin bir bıçak çok düzgün cetvele
benzer bir tahta parçası olduğu halde, geldi ilk yaptığı sabunu çok muntazam
kesmeye başladı. Önce boyuna kesti, sonra enine kesti. Tüm kesme işlemi bitince
sabunların her biri aynı büyüklükte olmak üzere toplamaya başladılar.
Sabun yapmak için bir başka yöntem
ise kostik yerine kül ve kil suyu kullanmaktır. Çok meşakkatli olan bu yöntem
oldukça eskidir. Yöntemi incelemek isteyenler için http://www.senkoyluler.com/sabuntarif.html
ve http://www.senkoyluler.com/kulsuyudefne.html
adreslerini
öneririm.
Zeytinyağlı
sabunun içerisinde yer alan defne yağının oranı yapımcısına göre
değişmektedir. Antakya Uzun Çarşı’da
satılan %30 defne yağı katılmış, kostikle yapılmış sabunlar kilosu, 25-30
liraya alıcı bulurken, defne yağı oranı artınca fiyat 40 lira ve üzerine
çıkabilmektedir.
Biz ailecek
zeytinyağlı defne sabununa bayılıyoruz. Özellikle iyi kuruttuğumuz, defne yağı
oranı yüksek sabun tercihimiz, hatta favorimiz. Size de şiddetle tavsiye
ederim. Tabii, bahsettiğim sabunların halen elle yapıldığını ve herhangi bir
şekilde makinalaşmadığını da yazmak istiyorum.
Not:
Yazıyı yazarken Wikipedi’den, Şenköylüler sitesinden ve İsmail
Zubari’nin Temmuz 2013’te Hatay Keşif Dergisinde yer alan “Defne Kokulu Evler”
isimli makalesinden faydalandım, hepsine teşekkür ederim.
*Meraklı olanlar için: “A corpus Antioch Mosaics” Edited by Fatih
Cimok, A Turizm Yayınları kitabını tavsiye ederim.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder