İlk kez, sonbahar mevsimi Antakya’da geçiriyorum. Aslında
ben Hatay’dan ziyade Antakya demeyi seviyorum, öyle anacağım. Evet, Antakya’da
sonbahar çok güzel oluyor. Hava zaman zaman rüzgarlı ve serin olsa da çoğunluk
güneşli, ılık ve pek keyifli...
Geçen hafta hava raporlarında olmadığı halde
yağmur yağdı. Bizim de çatı onarımda olduğu için doğrusu pek endişelendim, ama
yağmur o kadar kibar yağdı ki çatımız bir ölçüde açık olmasına rağmen pek bir
şey olmadı, sevindik. Burada yağmur genellikle fırtına ile yağar... Bir sağdan,
bir soldan, korunmak için ne tarafa döneceğinizi şaşırır kalırsınız. Ağustos
ayının sonunda Sarıgül korosu arkadaşlarıma bir çay partisi düzenleyeyim dedim,
başıma neler geldi... Tam toplanacağımız sırada bir fırtına ve arkasından
göklerden boşanırcasına bir yağmur... Sevgili hocalarımız Ahmet-Şükriye Fakı
bize evlerini açmasalardı bir araya gelemeyecektik. Şemsiye filan hak getire...
Herkes başına plastik masa örtüsü örtmek zorunda kalmıştı, evinden çıkıp,
Fakı’ların evlerine gelebilmek için. Bu olayı burada geleneksel yağan yağmuru
anlatmak için yazdım.
Antakya
bölgesi turizm alanı olarak açılmasına rağmen kıyı kesimine birden fazla termik
santral yapılması söz konusu. Termik santralin olduğu yerde turizm alanı olur
mu? Neyse, inşallah yapılmaz da biz ve torunlarımız bu şahane doğayı bizim gibi
keyifle içlerine çeke çeke yaşarlar.
Hatay ilini İstanbul gibi düşünüyorum ben... İstanbul’da
da bir yerden bir yere giderken bir-iki saat harcamıyor muyuz? Aynı şeyi Hatay
için de yaparız deyip bol bol geziyoruz, inşaattan artan vakitte. Bölgede değişik
kahvaltı yerleri bulunuyor, biz de bir kaçını deneme şansını elde ettik. Özellikle Arsuz bölgesinde çok sayıda yazlık
site olması Işıklı köyündeki Dursun’u
harekete geçirmiş ve kahvaltı verdiği bir vadi hazırlamış... Vadi nasıl biliyor
musunuz? Oturduğunuz yerden ince hoş bir dere akıyor! Siz, arzu ederseniz suyun
içinde oturuyorsunuz. Dursun, rahat oturmanız için suyun geçtiği bazı yerlere
beton dökmüş. Beton deyince aklınıza yosun gelecek, yok öyle değil, yosun filan
yok, çok bakımlı... Ayaklarınızın yüzünden geçecek kadar derin bu su, yani çok
yüzeyde... Buz gibi de olmadığı için kahvaltı boyunca ayaklarınız suyun içinde
pek rahat oturuyorsunuz. Bu mekana giderken plastik terlik götürmek en
akıllıcası... Dursun, ayakkabılarınızı değişeceğiniz gayet güzel bir ortam da
hazırlamış, ayağınız çamur filan olmadan her türlü ihtiyacınızı gideriyorsunuz.
Mönü oldukça zengin.. Çayı odunlu semaverde veriyor. Ekmekler yufka şeklinde
tandırda pişiriliyor, gayet lezettli. Biberli ekmeği, birkaç çeşit peynir, bal
reçel türleri, iki çeşit zeytin, domates, biber, salatalık ve daha aklımda
kalmayan bir dolu yiyecek, pek nefisler... Servis de güzel... Işıklı köyü,
Arsuz’u geçip Samandağ’a doğru giderken Kale’den önceki köy... Dursun’un
tabelelarını da görürsünüz.
Antakya’nın Karaksı köyüne gittiğimde artık Sonbahar
girmişti. Orada da bir mekan var... Karaca kahvaltı yeri, bahçeden kahvaltı
alanına döndÜrilmiş pek güzel bir mekan... Yiyecekler gayet güzel, garsonlar
güler yüzlü, ara sıcaklar çok değişik ve bol... Servis yaptıkları ara
sıcakların arasında sıcak et türleri de var, ilginç ve lezzetli. Ağaçların
üzerinde ki pankartlarda çeşitli sözler asılı... O kadar güzel sözler var ki
her birini okumaktan kendimi alamadım. Karaksı’nın en hoş yanlarından birisi de
Pazar günleri kahvaltı mekanlarının önlerine kurdukları Pazar. Karaksı
köylülerinin getirdikleri ürünler bazıları, mevsim meyveleri –şimdi nar zamanı-
buraya özgü bir çeşit Trabzon hurması, taze ve kuru kırmızı biber, yumurta,
kuru nane, kırmızı pul biber ve daha yazamadığım bir dolu şey... Karaksı
kırmızı biberi meşhurmuş, bir paket de ben aldım. Biraz acı ama olağanüstü
lezzetli.
Kahvaltı için gittiğim ve çok sevdiğim mekanlardan birisi
de Batıayaz köyündeki Ramazan’ın yeri oldu. Ramazan, tüm Samandağı’nı gören
muhteşem bir Amanos tepesindeki bahçesini kahvaltı alanına çevirmiş, çok da iyi
etmiş. Manzara süper.... Her taraf yemyeşil, aşağıya bakınca düzenli teraslar
görülüyor. Arkanızda Amanoslar, karşınızda Akdeniz... Ramazan’ın yerinden
Samandağ’ın Meydan köyü ve kıyısı gözüküyor. Ramazan’da pek nefis şeyler ikram
ediyor. Ispanaklı, patatesli ve çökelekli börekleri fevkalade güzel, sac
üzerinde pişiriyorlar. Tandırda yaptıkları ve sıcak ikram ettikleri ekmek de
çok lezzetliydi. Ramazan’ın en büyük özelliklerinden birisi domates, salatalık
gibi sebzeler de dahil herşeyi kendisinin üretiyor dışardan pek bir şey almıyor
olması. Bütün aile çalışıyorlar
yiyecekler çok lezzetli. Ramazan’ın bahçesindeki çeşitli meyve ağaçlarından
meyve koparıp yiyorsunuz da, şahaneler... Ramazan kebab türü yiyecekler de
servis yapıyor. Buraya mutlaka yazmak istediğim diğer bir özelliği ise
tuvaleti... Bir tuvalet bundan daha temiz olamaz! Kapak örtüsü dahil herşey
var... Lavaboda kullandığı sabun en iyi defne sabunu ve kesilerek küçültülmüş,
ergonomik hale getirilmiş. Velhasıl Ramazan’ın yeri pek hoş... Ben hep bildiğim
yolu tarif ederim! Vakıflı köyüne gidin, oradan dümdüz devam edin, Hıdırbey’den
geçeceksiniz, biraz daha tepeye çıkınca Ramazan’ın yerine gelirsiniz. Yol dar
ama, bahçe ile asfalt arasında arabanızı park edecek yer var.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder