ANTAKYA’NIN
ŞENKÖY’Ü
Ayfer Tuzcu Ünsal
Şenköy, Yayladağ
sınır kapımıza yakın şahane beldelerden birisi… Antakya’dan Yayladağ’a doğru
giderken kaçırmanıza imkan yok. Çünkü, Şenköy’ün anakarayolunun üzerinde
kocaman işaretleri var. Şenköy’e iligi duymamım sebebi, Çiya Lokantası
sahiplerinden Zeynep Dağdeviren… Zeynebin annesi ve babası bu şirin köyde
yaşıyorlar.
Şenköy’de pek güzel
eski bir caminin yanısıra, yerel taşlarla yapılmış, sevimli şirin binalar da var. Tam köy meydanına denk gelen asırlık
umru dut ağacı; bulgur yaptıkları meydan; yemyeşil bir çevre ve bol su var.
Ayrıca bölgenin fotoğraflarını gördüğünüz Antakya tipi biberi de meşhur.
Antakyalılar bu biberi olduğu gibi, yani tohumlarıyla ipe geçirip kurutuyorlar.
Kışın kullanırken sıcak suya batırıyorlar, tohumlarını, gerekirse damarlarını
temizleyip istedikleri yerlerde kullanıyorlar. Biberin bu şekilde
kurutulmuşunun ismi “başbiber”
olarak anılıyor. Başbiberle, kışın muhammaranın yanı sıra, dolma ve meze daha
birçok yemek yapılıyor.
Köyün camisinin
giriş kapısı, Antakya’da Kuseyri ailesine ait bir evin kapısıymış, sökülmüş;
numaralanmış ve getirilip buraya monte edilmiş. Camii ise, çok şanssız bir
dönem geçirmiş. Çok kalın duvarlara sahip. Üzeri, Divriği’de ki Ulu camii de olduğu gibi
toprakla örtülüymüş, hangi akla hizmetle bilmiyorum, traktörlerle damındaki
toprağı boşaltıp kiremit döşemişler. Hem, izolasyon zarar görmüş; hem de akmış
yeni yapılan çatı… O güzelim yapı zarar görmüş. Bu binaların orjinalliğini
neden bozarlar anlamış değilim…
Zeynebin babası
Yusuf Çalışkan ve annesi Fatma Çalışkan Çiya Lokantasının malzeme tedarikçileri
aynı zamanda… Başbiber kurutuyorlar, dut şurubu hazırlıyorlar, kekik
kurutuyorlar Antakya’da yetişen, Çiya lokantasının kullandığı her türlü yiyecek
malzemesi Çalışkan ailesinin denetiminden geçip Çiya’ya gönderiliyor. Tüm bu
hammaddeleri hazırladıkları alan o kadar temiz ki, yiyecekleri o kadar hijyenik
şartlar altında üretiyorlar ki, gözünüz kapalı yiyebilirsiniz… Fatma Hanım,
üretimin her aşamasını bizzat kontrol ediyor ve başında duruyor.
Yusuf Bey’den rica
ettim bizi Yoncakaya köyüne’de götürdü. Yoncakaya köyü, Akdeniz Hatay Sofrası
lokantasının sahipleri Mehmet ve Barış Deveci’nin köyleri aynı zamanda. Kulaklı
diye bir sepet yapıyorlar bu köyde. Sepetin malzemesi Hambalez ağacının baharda
yeni çıkan dalları. Hambalez veya Murt, yaban mersininin kültüre alınmış
halidir. Hambalez, Ağustos ve Eylül aylarında Hatay vilayetinin her yerinde
meyve olarak satılır ve yenir.
Yoncakaya köyünün en büyük özelliklerinden birisi,
Anteplilerin “deşti” yer dediği
susuz tarlalarda ziraat yapmak. Susuz tarımla mısır , biber gibi bitkiler
yetiştiriyorlar. Ancak sıcak olan senelerde susuz yetiştirilen domatesler,
kavunlar , karpuzlar hep yanarmış... Deşti yerin, yani susuz tarlanın ürünü,
meyve veya sebzenin içindeki kuru madde çok olduğu için müthiş lezzetli oluyor.
İşte bu nedenle Yoncakaya’nın zeytini ve zeytinyağı, biberi, tuzlu yoğurdu
meşhur.
Yayladağ’a doğru giderken Yusuf Bey bizi ulu
çınarların olduğu bir yerde durdurdu. Yol seviyesinden aşağı indiğimizde şahane
bir çeşme gördük. Belli ki çok eski ve suyu da pek bol... Bana göre hiç
ergonomik olmamasına rağmen, suyu avucumla aldım ve önce yüzüme ve kollarıma
döktüm, buz gibi harika... Etrafında asırlık ulu çınar ağaçları var, demek ki
çok eski bir çeşme, ne güzel...
Hatay, tanrının çok cömert davrandığı bir coğrafyada
yer alır. Her taraf orman, her taraf yeşil ve her yerden bir su akar... Bu
nedenle de sebze, meyve hem çeşitlidir hem de boldur. Samandağ’da o kadar
domates yetişirdi ki, ben çocukken fiyat düşmesin diye denize dökerlerdi!
Halen, Samandağını İskenderun limanına bağlayacak aklı başında kısa bir yol
yapılmadı.....Neyseki senelerdir sebze Suriye’ye ihraç edilmeye başlandı. Bu
şekilde bir nebze olsun üreticinin yüzü güldü.
Bu bölgede köylerin her mahallesinde bir veya iki
tandır var. Ortak kullanılan bu tandır, ekmek pişirecek hanım tarafından oraya
odun getirilerek yakılıyor. Ekmek pişirildikten sonra da temizlenip öyle
bırakılıyor. Tandır, topraktan yapılmış büyük bir küp aslında... Isınınca,
duvarlarına ekmek yapıştırılarak pişiriliyor. Tandırda yapıştırmak suretiyle
biberli ekmek de pişiriliyor. Tandırın duvarına ekmek yapışması için çok iyi
ısınması lazım Bazı yörelerde bu ısınma işlemine tandırın ağarması deniliyor. Isınıp soğuyan tandır, kullanılma
süresine göre bir süre sonra işlevini görmüyor. O nedenle eskisi kırılarak
çıkarılıp yerine yeni bir tane konuluyor. Samandağ’ın girişinde böyle bir
tandır imalatçısı da var zaten.
Şenköy’de yerli taşla yapılan binalar da çok güzel.
İşte bu nedenle de şimdi ismini hatırlamadığım bir de dizi çevrilmiş burada.
Eliniz değdiği zaman etrafı zeytin ağaçlarıyla kaplı bu güzel bölgeyi gelip
görmenizi tavsiye ederim.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder