İşte gül mevsimi geldi... Güller
açınca dayanamam kokan güllerden reçel yaparak ve kurutarak faydalanırım.
Kültür Bakanlığının 2001 yılında Prof. Dr. Turhan
Baytop’un “Türkiye’de eski bahçe gülleri”
isimli yayınlanmış bir kitabı var. Bu kitapta yapraklarından yiyecek ve içecek
üretilen güllerin latinceleri bulunuyor. Rahmetli Dr. Baytop diyor ki:
“yiyeceklerin ve içecek hazırlanması için genellikle kokusu kuvvetli olan R.alba, R.centifolia ve R.damascena kullanılır.
Dr. Baytop yukarıda isimlerini verdiğim gülleri “Osmanlı döneminden beri süs
bitkisi olarak yetiştirilen tür ve melezler olarak: eski güller” başlığı
altında toplamış. R.alba’nın ismi “sakız
gülü”; R.centifolia’nın ismi “Okka gülü”; R.damascena’nın
ismi ise “Şam gülü” olarak
biliniyor. Kitabı dikkatlice inceledim. Benim burada fotoğrafladığım gülün okka
gülü olduğuna
karar verdim.
Ben gül yaprağı diyeceğim ama, gül çiçeğinin kullanmanızı istediğim
yapraklarının literatürdeki ismi: “petal”.
Gül yapraklarını/petallerini kullanmanın ilk aşaması, onları tohum kısmından
kurtarıp, en uçdaki beyaz kısımlarını kesmek olmalı. Beyaz kısımları
kesmezseniz hoş olmayan acı bir tadla karşılaşacaksınız. Nitekim, piyasada
hatta Isparta’da satılan gül yaprakları/petallerin beyaz kısımları alınmadığı
için kullandığınızda acı bir tat bırakıyorlar.
Lübnanlı yazar, Barbara Abeni Massaad’ın Mouneh isimli kitabında Şam gülü
hakkında ayrı bir bölüm ve bilgi var, bilginin bir kısmını şöyle tercüme ettim:
Şam gülü parlak
pembe renkli bir gül çeşididir. Gülün üzerinde çok keskin kokan, hafif tatlı
yüzlerce petal vardır. Tarihte İranlıların kokan gülleri tedavi, yemek ve
kozmetik amacıyla kullanandıkları bilinir. Örneğin göze çekilen sürmenin
içerisine gül suyu koyan İranlılar, onu gül suyu ile steril ederek göze zarar
vermesini engellemiştir.
Bugün Şam gülü
damıtılarak dondurma, şerbet, şurup, muhallebi, reçel, pasta ve maamul (bir
çeşit kurabiye) yapımında kullanılır. Çok popüler kullanıldığı alanlardan
birisi de Türk usulü lokum yapımıdır. Lübnan da bazıları birkaç damla gül
suyunu sıcak çayın veya kahvenin içine de koyar. Ayrıca, kurutulmuş gül
yaprakları kışın sıcak suyla servis yapıldığı zaman güzel bir içecektir de.
Gül, içerisindeki
uçucu yağları korumak amacıyla şafak vakti hasat edilir. Hasat sadece,
şafak vakti ve iki ay boyunca yapılır. Gül suyu imbikten geçirilerek gerçek gül
esansı elde edilir.
Lübnanda gül
petalleri camın üzerinde kurutulur. Bu şekilde petalin altından ve üzerinden
hava akımı akması sağlanır. Tıkır tıkır kuruyunca elle ovalanarak bazı
baharatların içerisine de katılır.
Türk Mutfak Kültürü Üzerine Araştırmalar kitabının 2005
senesinde hazırlanan 12. Cildinde Ayşe Özgüven’in Burdur’daki gül
yetiştiriciliği üzerine çok güzel bir makalesi var. Bu makalede ülkemizde
sanayi amaçlı üretilen gülün %20 sinin Burdur’da yetiştirildiğini yazmış.
Burada üretilen gül çeşidi de yukarda izah ettiğim R.
Damescane/Şam gülü imiş. Verdiği bilgiler, Barbara ile neredeyse aynı...
Güller, Mayıs’ın ilk haftasından itibaren toplanmaya başlayıp, bir ay sürüp,
Haziran’ın ilk haftasında sona eriyormuş. Gül, mutlaka sabah saat 5’te
toplanmaya başlanmalıymış. Gül petalleri bol miktarda C vitamini içeriyormuş.
Ayrıca antiseptik özelliği de varmış. Bademcik iltihabına iyi geldiği gibi,
ishali durdurmada ve göz kanlanması ve göz nezlesinde de kullanılıyormuş.
Ayşe Özgüven, Ülkemizde Gül ile başlayan bir de kız isim
listesi yapmış: Gül, Gülten, Gülşen, Gülay, Güldal, Gülistan, Aygül, Songül, Gülnihal,
Birgül, Ayşegül, Gülfer, Gülfem. Aynı şekilde batı dillerinde de kullanılan
Rose, Rosa, Rosemarry hemen ilk etapta aklıma gelenlerden. Ermenilerde
kullanılan Gülenya ve Vartuhi isimleri var. Vartuhi, gül gibi güzel, şirin
anlamına geliyormuş.
Gül kitabında bu çiçek ile neler yapıldığını da yazmış
Turhan Hoca. İşte bazı gül ürünleri: Güllaç; 3 çeşit yapılır ve gül suyu
kullanılır. Gülbeşeker: Bir çeşit gül reçeli. Gülbeşeker
yarım şemsiyesi: bir kilo gül yaprağı/petali bir kilo şekerle
karıştırılıp bir ay güneşte bırakılır, üzerine kaymak konarak yenir. Celencebin (gülbalı) gül suyu eşit miktarda bal
ile karıştırılıp güneş altında tutulur, müshil ve kuvvet verici olarak
kullanılır. Güllabiye: bal, nişasta, badem, gül
suyu ve misk’in aynı tencerede pişirilmesi ile elde edilir. Gül
mayası: yarım kilo gül yaprağı/petali bir kilo şekerle macun kıvamına
gelinceye kadar elle yoğrulur. Cam kavanozlarda saklanır. (Tokat’ta küçük
kavanozlarda “gül mayası” diye sattıklarını hemen buraya ekliyeyim.) Gül
reçeli: Gül mayası yeteri miktarda su ile bir taşım kaynatılır. Gül
şerbeti: Gül yaprakları/petalleri biraz limontozu ile birlikte
şişelere konur, üzerine su doldurulur ve karışım on gün güneşte bırakılır.
Serin bir yerde saklanır. Şerbet yapmak için şekerli suya bu karışımdan, suyun
rengi pembeleşinceye kadar ilave edilir ve karıştırılır. Gül
şurubu: Gül yaprakları/petalleri su ile kaynatılılır. Süzüldükten
sonra geriye kalan su tekrar şeker ile kaynatılır, şurup elde edilir. Gül
yaprakları/petallerinden gül yağı, gül
suyu, gül sirkesi, gül
rakısı, gül lokumu, gül
likörü gibi ürünler de
elde edilir.
Gül petalleri ile yapılan yemekler bu kadarla sınırlı
değil tabii... Bakın aklıma gelenleri şöyle sıraladım:
Gül yapraklarının pirincin, bulgurun yanısıra sarma veya dolmanın iç malzemesi
olarak kullanılmasını ilk defa “Reflections
of an Armenian Kitchen” (Ermeni Mutfağının Yansımaları)kitabında
görmüştüm. Bu kitaba tarif veren Antep asıllı Ermeni Annabelle Hintlian,
annesinin bulgur sarması yaparken mutlaka bir yemek kaşığı kurutulmuş gül
yaprakları/petalleri eklediğini yazmış. Kitaplarımı yazarken anneme sormuştum,
“Antep’te eskiden kurutulmuş gül yaprakları sarma veya dolma içi için
kullanılırmıydı?” diye. Annem de “evet, benim Annem özellikle kokan gülleri
kurutur, kışın yaptığı sarma içlerine koyardı. Mevsiminde taze taze kullandığı
da olurdu” demişti. Şimdi, gelenek haline getirdim, mevsiminde özellikle de
yardımcım Hatice’nin sayesinde edinebildiğim kadar gül toplatıp, yukarda tarif
ettiğim şekilde hazırlayıp, kurutuyorum. Kuruttuğum yaprakları ise, bez bir
torbaya koyup saklıyorum. İstediğim zaman kullanıyorum, kuru yapraklar harika
kokuyorlar. Yiyenler, kuru gül yapraklı zeytinyağlı yaprak sarmamı çok
beğeniyorlar. Sanıyorum, gül yapraklarının/petallerinin asma yaprağı ile
kimyasal bir işleme girmesi söz konusu. Gül yaprağı/petali konmuş asma
yapraklarına sarılmış sarmanın kekre tadı yok oluyor... Daha lezzetli ve hoş
geliyor tadı ağıza...
Gül yaprakları/petallerinin bir kısmını da şekerle karıştırıp, biraz
ovaladıktan sonra bekletip, azıcık su ilave edip reçel yapıyorum. Gül reçeli
yapmanın birçok yöntemi var, benim tercih ettiğim yöntem bu!
Yemek ve Kültür Dergisi’nin 7’inci, 11’inci ve 17’inci sayılarında unutulmuş
halk yemekleri arasında pek hoş gül şerbeti tarifleri verilmiş. İstanbul’da
yapılan Nazar
Şerbeti’ne nöbet şekeri,
gülsuyu, safran ve su konuyormuş. İzmir, Tire’de yapılan sünnet
şerbetine inek sütü, su,
şeker, gül suyu ve soyulmuş badem konuyormuş. Burdur’un Ağlasun ilçesinde gül
şerbeti, pembe gül, şeker ve limonla yapılıyormuş.
Bir de gül böreği var değil mi? Mario Levi, Yemek ve
Kültür Dergisinin 19. Sayısında yazdığı bir makalede “Gül böreğinden eski bir tat kaldı”
diyerek pek güzel anlatmış gül böreği çeşitlerini... En çok da bulemas
de berencena/patlıcanlı gül böreğini severmiş. Közlenen patlıcanlar
rendelenmiş kaşar ve ezilmiş beyaz peynirle harç olacak şekilde iyice
karıştırılıyor. Bir yufka dörde bölünüyor, yani dört tane kocaman üçgen elde
ediliyor. Harç, üçgenin geniş tarafına kalınca bir şerit halinde yayıldıktan
sonra, yufka harçla birlikte yuvarlanarak bir çubuk elde ediliyor. Daha sonra
çubuk kendi etrafında çevrilerek gül şekli aldırılıyor. Üzerine yumurta sarısı,
rende kaşar ve birazcık tereyağı konularak fırında güzelce kızartılıyor. Gül
böreği böyle...
Arkadaşım Gökçen Adar’ın “Mutfakta dört mevsim” kitabının İlkbahar-yaz
bölümünde kendisinin geliştirdiği gül yapraklarının kullanıldığı çok güzel
pasta ve tatlı tarifleri bulunuyor. Gökçen, gül böreğinin harcının içine de
şekerle ovulmuş gül petalleri koyuyor. Buraya yazmış olayım.
Charles Perry’nin ortaçağ Arap mutfağını anlattığı “Medieval
Arap Cookery” isimli kitapta, koyun kuyruğundan yağ elde ederken,
kullanılan aroma vericilerden birisi de gül tomurcukları... Tavuklu pilav
pişirirken, Antep fıstığının yanı sıra gül suyu da koymuş.
Yaratıcılığın sonu yok... Demin bahsettiğim, Beyrutlu yazar, Barbara Massaad,
sirkeyi kaynama noktasına getirip, taze gül yapraklarının/patellerin üzerine
döküyor. O şekilde 5 ile 7 gün arası muhafaza edip, daha sonra sirkeyi süzüp
gül yapraklarını atıyor. Sirkeyi tekrar bekletmeye alıp, iki hafta sonra
kullanıyor. “Küçük şişelere koyup,
dostlarınıza dağıtın, harika bir yeni yıl hediyesi” diye tavsiye ediyor.
Ermeniler’in bir de Vartavar ismini verdikleri gül bayramları var:
Akdoğan Özkan, Kardeş Bayramlar kitabında yazmış: Vartavar:
Vart: gül ve Var: ışık
saçan kelimelerinden
türemiş bir sözcük. Paskalya’dan doksan sekiz gün sonra kutlanır. Nuh
Peygamberin Büyük Tufan’dan kurtuluşunu simgeleyen ve suyun kutsandığı bir
bayram günüdür. Her taraf gülle süslenir.
Bir de Haliç’de Ayakapı’da Gül camisi vardır. Bazı
kaynaklara göre 9., bazılarına göre 11. Yüzyılda yapılmış haç planlı Ayia
Theodosia isimli Bizans kilisesidir burası. Efsaneye göre Fatih’in istanbul’a
girişinden bir gün önce 28 Mayıs, kilisenin yortu günüymüş, ayine gelenler bol
miktarda gül getirip, kiliseyi süslemişler. Ertesi gün İstanbul
fethedilince, etrafa dağılan askerler kiliseye girip, her yana yayılmış gülleri
görmüşler, bina camiye çevrilince ismi Gül Cami kalmış.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder