Emitt (Uluslararası Doğu Akdeniz Turizm ve Seyehat) Fuarı geçen hafta sonu yapıldı. Turizmdeki kriz, tüm boyutlarıyla fuara da yansımıştı. Örneğin, bazı kentlerin yanısıra Gaziantebin de bu sene standı yoktu.
Ama bunun yanısıra başka hoşluklar vardı, özellikle Güneydoğu İllerinin standlarında ki gümbür gümbür davul sesleri bu sene yoktu. O nedenle de konuşulanları rahatlıkla anlayabildim.
Şehirler kendilerini tanıtmak için çok güzel mizansenler hazırlamışlardı. Hatay, muhteşem zenginlikteki yemeklerini yaydığı bir masanın bir tarafına Antiogos’u diğer tarafa Dafne’yi oturtmuştu. Standa girenler yemeklerin yanısıra Hatay’ın diğer kültür zenginliklerini de görme şansı elde ettiler.
Bu sene, her sene olduğu gibi ortalıkda dolaşan ünlü Anadolu Efsane kahramanları vardı. Paris ve Helen gibi... Paris, hatırlanacağı üzere, Helen’i Truva’ya kaçırmış ve tarihi değiştirmişti...
Kırşehir standında Yardım Sevenler Derneği temsilcileri kentlerine özgü yiyecekler satıyorlardı. O standdan dolmalık kuru kırmızıbiber aldım. Bu biberin kabuğu çok ince, o nedenle de doldurulmuyor, içerisine iç koyularak sarılıyor. Henüz denemedim, incecik dolmalık biberi haşlayıp, tıpkı kendilerinin yaptığı gibi, doldurmak yerine saracağım! Dernek üyeleri elde ettikleri gelirle öğrencilere burs veriyorlarmış. Aynı stant da ortada Neşet Ertaş’ın güzel bir mumyası da vardı.
Kastamonu standında Pınarbaşı İlçesine özgü Kara çorba dağıtıyorlardı. Kara çorba, tavuk etinin suyu ve kızılcık ekşisiyle yapılan bir çorba türü, çok da lezzetli. Köy tavuğu ile yapılmıştı, simsiyah rengi ile değişik ve sağlıklıydı.
Şimdilerde yerel boyama tekniklerine pek bir ilgi var. Onlardan birisi de Tokat ve Kastamonu’da gördüğüm ıhlamur ağacına kazınmış bir desenin kumaşın üzerine basılmasıydı. Emitt fuarında bir Hanımefendi aynı teknikle deseni kumaşın üzerine basarak ayrıca fırça ile de boyuyordu. Boyadığı masa örtüsü pek şık duruyordu.
Her sene olduğu gibi halı tezgahları fuar alanına getirilmişti. İpek ve yün halı dokuyan hanımlar, çeşitli renkleriyle pek güzeldiler.
Aksaray’dan getirilen Akbaş cinsi köpek pek güzeldi. Kendisi durumundan pek memnun olmasa bile, fuara gelenler tarafından çok sempatik bulundu ve başı okşanarak sevildi.
Siirt standında her sene Siirt’e özgü bakır tencere ve kaplar oluyor, ben de pek seviyorum onları seyretmeyi... Bu sene yine Siirt’e özgü perde pilavının yapıldığı dibe doğru daralan bakır tencerelerin çeşitli boylarını fuara getirmişlerdi.
Seneye, eskisi gibi coşkulu bir Emitt fuarı bekliyorum inşallah.
SAMATYA’DA KISA BİR GEZİ
Samatya, İstanbul’un en eski semtlerinden birisi... Kelimenin anlamı da Psamatyon’dan gelme ve “kumluk yer” demekmiş Eski Yunancada. Gerçekten, denize yakınlığına ve deniz tarafına örülen surlara bakılırsa asırlar önce ince kumu ile meşhur bir yerdi herhalde.
Geçen Pazar günü Fest tur ile Samatya’yı gezdik. Hala tarihi dokusunu koruyabilen ender yerlerden birisi Samatya. Daracık sokaklar ve eski ahşap evler dimdik ayakta. Rehberimiz Çiçek Akçıl, eski ahşap evlerin yanlarına örülen yangın duvarlarını da gösterdi bize. Bu duvarlar sayesinde, yangın çıktığında evden eve atlaması bir ölçüde önlenebiliyormuş.
Samatya’nın orijinal halkı gayri müslim olduğu için çok sayıda kilise bulunuyor. Bazı kiliselerin cemaatı olmadığı veya çok az olduğu için kiliselere yeteri kadar bakılamıyor.
Samatya gezimiz sırasında Mimar Sinan tarafından inşa edilen eski bir hamam dikkatmi çekti. Hamam, restore edileceğine, yeni taşla bina eklenmiş önüne ve süpermarket olmuş!
Bugün ki Samatya’da balıkçı lokantaları ve meyhaneler çok popüler. Bu tür mekanların açık olduğu öğle saatlarından itibaren meydan pek kalabalık oluyor.
Gezi sırasında bana sürpriz olan, bir kilisenin bahçesinde gördüğüm e üzerinde de mandalin olan meyva agacıydı.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder