MİMAR SİNAN’IN YAPTIĞI CAMİLER
Geçen Pazar günü Fest travel
firmasının organizasyonuyla Dr. Nuri Seçgin rehberliğinde İstanbul’daki Mimar
Sinan eserlerini gezdik. Gezdiğimiz eserler arasında Edirnekapı semtinde
Mihrimah Sultan Cami, Fatih’te Şehzade Cami, Süleymaniye Cami, Kasımpaşa’da
Piyale Paşa Cami, Eminönünde Rüstem Paşa Cami ve Beşiktaş’da Sinan Paşa
Camileri vardı.
Mimar Sinan’ı ve eserlerini Doğan
Kuban’ın kaleminden İstanbul Ansiklopedisinden okuyalım:
Mimar Sinan 1490-1588 yılları
arasında yaşadı. Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu ve Yavuz Sultan Selim
döneminde devşirme olarak yeniçeri ocağına alındı. İstanbul’da eğitim gördü.
Sinan’ın 9 yıl süren taşra hizmeti
ile acemi oğlanlık dönemi dokuz yıl sürdü. Daha sonra ki yıllarda Yavuz Sultan
Selim’le çeşitli seferlere katıldı. Sinan’ın katıldığı bu askeri seferler, bir
yandan onun Yeniçeri ocağı içinde ilerlemesini sağlarken, bir yandan da
geleceğin mimarına çağının önemli kentlerini görme ve tanıma olanağı veriyordu.
Sinan, sefer yolları üzerinde mimari anıtları incelemiş ve gördüklerini ileride
yararlanmak amacıyla değerlendirmiştir. Çünkü askerlik yaşamının son aşamasında
onun Hassa başmimarlığına atanması rastlantıya bağlanamaz. Sinan, mimarlığı çok
önceden aklına koymuş, acemi oğlanlık döneminden başlayarak kendini yapı
sanatına hazırlamıştır.
Mimar Sinan’ın eseri olduğunu
kesinlikle söyleyebileceğimiz ilk bina Karagümrük’te bulunan 1530-31 Üçbaş
mescididir. İkinci ve üçüncü binalar ise 1532-33 tarihli Kumkapı Muhsine Hatun
Mescidi ile Ayvansaraylı Hüseyin Efendi’nin 1533-34 yılına tarihlediği eski
Kasım Paşa Camisidir.
1530’lu yıllar Sinan’ın mimar olarak deneyiminin arttığı, kendini Hassa
mimarlığına hazırladığı yıllardır. Çabaları boşa gitmeyecek, mimarbaşı Acem
Asli’nin ölümü üzerine boşalan başmimarlığa 2. Vezir Damad Lütfi Paşa’nın
tavsiyesiyle 1538 yılında atanan Sinan bu tarihten sonra kendisini artık tamamiyle mimariye
vermiştir.
1548 yılında tamamlanan Şehzade
Mehmed Camisi, Sinan’ın ilk büyük eseri, Osmanlı mimarisinin evrensellik
yolunda paylaştığı ilk menzildir. 1548’den ölümüne kadar önünde bulunan kırk
yıl içerisinde, Sinan daha nice menzillere kademe kademe erişecek, küçüklü
büyüklü yapıları ile, Osmanlı mimarisini mantıki sonucuna ulaştıracaktır.
Sinan’ın tasarlayıp inşa ettiği,
onardığı ya da ona yakıştırılan 477 yapının ayrıntıları şöyle
özetlenebilir:Bunların 29’u saptanamayan, 172’si yangın, deprem ve imar
faaliyetleri sonucu yokolan; 49’u daha sonra klasik dönem mimarisinden farklı
tarzda yenileştirilen; 23’ü harabe; 204’ü 16. Yüzyıl biçim ve üslubunu
koruyarak zamanımıza ulaşan yapılardır.
Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi,
geleneksel cami şemasını Osmanlı cami mimarisine uyarlama yolunda önemli
denemelerden biridir. Şehzade Mehmed Camisi ise, merkezi planlı şemanın ideal
Osmanlı çözümüne ışık tutan bir aşamadır. Bu aşama, eni, boyu, yüksekliği
benzer değerler taşıyan simetrik ve dengeli bir mimari düzeni, toplu bir
mekanı, merkezi kubbe sistematiğini ve iç kabuğun dış kitleye yansıtılmasındaki
duyarlılığı ifade eder. Şehzade Mehmet Camisi’ni Sinan’ın “Çıraklık Döneminin”
başeseri olarak tanımlayan Sa’i, onun Şehzade’den sonra artık özgün eserler
verme aşamasına ulaştığını belirtmiştir.
Kadırga Sokullu Camisi, Sinan’ın
“Ustalık Dönemi”ne tarihleyebileceğimiz bir binadır. Rüstem Paşa Camisi ise,
İstanbul Rüstem Paşa Medresesi, Beşiktaş Sinan Paşa Cami-Medresesi ve İstanbul
Süleymaniye Külliyesi ile birlikte, Sinan’n Kalfalık Dönemi’nin kayda değer
esrleri arasında yeralır.
Sinan’ın “kalfalık”tan “ustalığa”
yükselmesini yani tam anlamı ile olgun yaratıcılık dönemine girmesini 1560’lı
yılların başına tarihliyoruz. Ustalık mertebesine erişmesinde, giderek gelişen
mimarlık bilgisinin İstanbul’un su sorununu çözmek için Kağıthane sularını
kente getirme çabalarının sağladığı engin yapısal deneyimlere pekiştirilmesinin
büyük rolü olmuştur. İstanbul’un alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmed kentin
su şebekesini elden geçirtmiş ve 1550’li yıllara kadar Bizans’tan kalan sistem
onarımlarla işler durumda tutulmuştur. Fakat Kanuni zamanında su sıkıntısı baş
gösterince Sultan Süleyman, Halkalı ve Kırkçeşme tesislerinin yenilenmesi
görevini Sinan’a vermiştir. Sinan şebekeyi yenilemiş ve 1553-1564 yılları
arasında Evvel Kemer, Müderris Köyü Kemeri, Uzun Kemer, Eğri Kemer, Güzelce
Kemer ve Mağlova Kemerini yaptırmıştır. Bunlar basit su yapıları olmak yanında
mimari değeri bulunan eserlerdir.
1575
yılında tamamlanan Edirne Selimiye camisi, yine Sa’i Mustafa Çelebi’nin deyimi
ile Sinan’ın “ustalığının” yapısıdır. Gerçekten de bu cami Osmanlı klasik
mimarisinin tüm niteliklerini bünyesinde taşır. Sinan, bu anıtla sanatının
doruğuna ulaşır. Sinan, Selimiye’ye 1560’lı yıllarda, veriminin en yüksek
noktada bulunduğu dönemde tasarlamıştır.
Sinan’la özdeşleşen Osmanlı klasik
mimari üslubu, 17. Yüzyıl sonlarına kadar ana çizgilerini ve temel
niteliklerini korumuş ise de, Sinan’ın klasizmi daha o yaşamını sürdürürken
belirli değişikliklere uğramıştır.
MİHRİMAH SULTAN KÜLLİYESİ
Edirnekapı’da yükselen Mihrimah
Sultan Camisi, Sinan’ın mimarideki plastik tasarım gücünü en iyi ifade eden
yapılarından birisidir. Yapı, cami, medrese, çifte hamam, çarşı, türbe ve
sıbyan mektebi olarak, aralıklarla,fakat sonunda 1560’lı yıllarda tamamlandığı
kabul edilir.
ŞEHZADE KÜLLİYESİ
Fatih’te yer alan külliyenin içinde başlangıçta
cami, medrese, tabhane, ahır, mektep, imaret ve Şehzade Mehmet’in türbesinden
oluşmaktaydı. Ancak daha sonraki yıllarda Rüstem Paşa Türbesi ve sebili,
Şehzade Mahmut Türbesi, Şeyülislam Bostanzade Mahmud Efendi Türbesi, İbrahim
Paşa Türbesi gibi birçok türbe yapılmıştır. Sıbyan mektebi, imaret,
tabhane-kervansaray ve medrese bu avlunun dışındadır.
SÜLEYMANİYE CAMİSİ
İstanbul şehri’nin simgesel
yapısı... İstanbul deyince ilk akla gelen cami silüeti... Osmanlı döneminin en
büyük külliyesi, eğitim merkezi, imareti, hastanesi, çarşı bölgesine yakınlığı
ve Haliç’e bakan dış avlusunun, Evliya Çelebi’nin dediği gibi, dünyayı seyreden
olağanüstü konumuyla İstanbul yaşamının odaklarından biriydi.
Süleymaniye Külliyesi mimarlık
tarihinin en büyük şantiye organizasyonlarından biriyle gerçekleşmiştir.
Osmanlı klasik döneminin yapı tekniğindeki en üst düzeyini ve yapı ekonomisini
belgelediği gibi, Osmanlı kent yaşamında büyük sultan vakıflarının sosyal ve simgesel
rolünü açıklama açısından da eşsiz bir tanıktır.
Cami ibadete 1557 yılında
açılmıştır. Yapı bitmeden önce, orada çalışacak yüzlerce insanın görev ve
kimlikleri tanımlanmış, verilecek ücretler saptanmış, külliyenin işlemesi ve
bakımı için gerekli bütün eşya ve malzeme belirlenmiş ve bu işlevin sonsuza dek
süremesi için gerekli vakıflar sağlanmıştır.
Süleymaniye Camii ve Külliyesi’nin
bakımı ve işlemesi için 221 köy, 30 mezra, 2 mahalle, 7 değirmen, 2 dalyan, 2
iskele, 1 çayırlık, 2 çiftlik, 5 köyün mahsülü, 2 ada ve 1 hisse
vakfedilmiştir. Külliyenin yevmiye ile görevlendirirlenleri 700 kişi idi.
Vakfiyede caminin hizmetleri için
281 kişilik bir kadro öngürülmüştür.
RÜSTEM PAŞA CAMİSİ
İstanbul’da Sinan’ın deniz kıyısına
yaptığı üç camiden birincisi Mihrimah Sultan’ın Üsküdar’daki külliyesinin
camii, ikincisi kocası Sadrazam Rüstem Paşa’nın Tahtakale’de, Uzunçarşı’nın
sonunda yaptırdığı cami, üçüncüsü yine
Üsküdar’da Şemsi Paşa’nın küçük külliyesinin camidir. Rüstem Paşa camii,
döneminin en süslü camisidir. Ticaretin bu en yoğun olduğu yerde, ibadet hacmi
yol kotundaki dükkanlar ve alt yapı üzerinde, yüksek bir platform üzerine
yerleştirilmiş ve olduğundan çok daha büyük etki yapan 15,5 metrelik
kubbesiyle, cami kıyı silüetine egemen bir konumda inşa edilmiştir.
Rüstem Paşa Camii Osmanlı mimari
tarihinde olağanüstü çini kaplamasıyla ün kazanmıştır. Örtüye kadar yükselen bu
çini İznik duvar çinileri imalatının teknik ve desen açısından en mükemmel
aşamasına ulaştığı dönemin ürünleridir. Çini kaplama, özellikle çiniyi bir cami
inşaatı sırasında bütün yapının içini kaplayacak kadar çok kullanma, ancak
Rüstem Paşa’nın ikinci sadrazamlık döneminde ve kendisinin isteğiğle büyük para
sarfıyla kabil olabilirdi. Nitekim İznik atölyelerinin yeteri kadar çini üretememeleri
nedeniyle Rüstem Paşa’nın Kütahya’da bir özel çini atölyesi açtırdığı
belirtilir. Sinan, karar kendisine kaldığı zaman, çiniyi ancak belli noktaları
vurgulamak için kullanmıştır.
PİYAYALE PAŞA KÜLLİYESİ
Kasımpaşa’da Kaptan Mahallesinde
cami, medrese, tekke, türbe, hazire, sıbyan mektebi, sebil, çarşı ve hamam
bölümlerinden oluşur. II. Selim’in damadı Kaptan-ı Derya Piyale Paşa tarafından
yaptırılmıştır.
Külliyenin arsası Haliç’in
kuzeyinde, Piri Paşa Deresi’nin oluşturduğu vadinin derinliklerinde
Okmeydanı’nın eteklerinde yer alır.
16. yüzyılın ikinci yarısında
İstanbul’da gözlenen nüfus artışı karşısında Kanuni Sultan Süleyman surlarla
çevrili tarihi yarımadadaki yığılmayı hafifletmek amacıyla, içlerinde Piyale
Paşa’nın da bulunduğu bazı devlet adamlarına, civarda yeni yerleşimlerin
merkezini oluşturacak külliyeler inşa ettirmelerini emretti. Amaç, kenti az
yerleşim olan bölgelere doğru yaymaktı.
SİNAN PAŞA KÜLLİYESİ
Beşiktaş’ta Barbaros Buları ile
Beşiktaş Caddesi’nin birleştiği yerde Barbaros Anıtı’nın bulunduğu parkın
karşısındadır.
Camii, medrese ve şimdi yıkılmış
olan çifte hamadan oluşmaktadır
Ayfer Tuzcu Ünsal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder