FENER
KIYISINDA GÜZEL BİR TÖREN
6 ocak günü Ortodoks dünyasında Hz.
İsa’nın doğum ve vaftiz olduğu gün olarak biliniyor. Ortodoksların yoğun olarak
yaşadığı Dünya’nın doğu kısmındaki kiliselerde çeşitli törenler yapılıp bu gün
kutlanıyor. Eskiden beri gazetelerde fotoğrafını görürüm, televizyonda bir iki
kare resim görürüm, Patrik Bartholomeos, haçı suya atar, gençler suya atlayarak
yarış yaparlar, haçı ilk eline alan sudan çıkarıp Patrik’e teslim eder. Kısmet
oldu, ben de bu sene töreni izleme fırsatı buldum.
Rehberimiz Cansen Bekleriz,
gün dolayısiyle bir Fener-Balat gezisi düzenledi, hava da müsade etti ve
Haliç’in Fener kısmında töreni baştan sonra izledik, pek de keyif aldık. Ayin,
Patrikhane’nin bünyesinde bulunan Aya Yorgi kilisesinde başladı. Buradaki
törene ara verilip, Haliç’in Fener kıyısına geçildi. Fener kıyısına, ayine
katılan herkes geldi. Haç atılma töreninden önce, birbirleriyle yarışacak
gençler üzerlerinde mayoları ve havluları ile, motorlara bindiler. Motorların
konuşlandıkları mesafe kıyıya 100 metre kadardı. Yani, haçın suya atılma
işlemini motorda karşıdan seyrederek beklediler. Başka bir deyişle, haçın suya değmesini
denizin üzerinde beklediler. Haç suya değmeden epey bir dini tören yapıldı,
ilahiler söyledindi. Haç, tahtadan yapıldığı için Patrik tarafından suya
atılınca suyun üzerinde yüzdü. Töreni karşıdan seyreden gençler, haçın
atıldığını görünce suya daldılar. Büyük bir yarışla haçın olduğu yere kadar
yüzdüler. İçlerinden en hızlı yüzeni haçı aldı ve öperek diğerlerine de verdi.
Daha sonra da hep birlikte sudan çıkıp, haçı Patrik Bartholomeos’a verdi.
Böylece Fener kıyısındaki tören sona erdi ve geri Patrikhane’ye dönüldü.
Oradaki tören de tamamlandıktan sonra herkes dağıldı.
Şimdi, Cansen Hanım’dan dinlediklerimi,
onun anlattıklarına sadık kalarak size aktarayım: Bu arada hemen buraya Haliç
kelimesinin Arapça Körfez anlamına geldiğini de ekliyeyim. Ortodoks inancına
göre her kişi Yahudi doğar, ancak vaftiz olursa Ortodoks olabilir. O nedenle
Hz. İsa, 30 yaşında Vaftizci Yahya tarafından Şeria nehrinde vaftiz edilmiştir.
İşte, 6 Ocak günü her sene suya haç atılarak su kutsanmakta ve bu olay
hatırlanmaktadır.
Gelelim
1600 yılından beri aynı yerde olan Patrikhane binasına... Burası bir yerleşke
aslında... İçerisinde Aya Yorgi Kilisesi, Muhteşem bir kütüphane, Kutsal Yağın
yapıldığı bölüm, ek binalar ve Yeni Patriklik konutu var. Kütühane için
muhteşem sözünü kullandım, zira 50 bin kadar el yazması eser barındırıyor. Daha
önce yazmıştım bu kütüphanede Rum Kale’nin Ermeni Psikoposluğu olduğu dönemde
yazılan incil sayfaları da bulunuyor.
Hiç gördünüz mü bilmiyorum. Rum
Ortodoks Kiliselerinde okunmuş, dertlere deva olacağına inanılan yağ var.
Hatta, -Midilli Adasındaki bir manastırda, inananların bu yağdan çok az miktarda
alabilmeleri için imkan da hazırlanmıştı.- Sözünü ettiğim Patrikhanede
hazırlanan yağ, bitkilerden elde ediliyor. Adalardan, bugünkü Yunanistandan her
yerden gelen bitkiler harmanlanıyor burada yağ yapılıyor. Kutsal yağ elde
edildikten sonra bütün kiliselere dağıtılıyor.
Patrikhane 1600 yılından beri aynı
yerde dedik ama, bugün Patrik Bartholomeos’un oturduğu binanın 1900 lerin
başında yandığını ve ancak Özal döneminde çıkan özel bir izinle Osmanlı mimari
tarzına uygun olarak yeniden yapıldığını da söyleyelim.
1600 yılından önce Ayasofya
Patriklik kilisesi olarak kullanılmıştır uzun seneler. Ayasofya’dan sonra 12
Havari Kilisesi kullanılmıştır. Bu kilise bugün yok olmuştur çünkü Fatih Cami
onun üzerine yapılmıştır. Ondan sonra Patriklik Fethiye Cami Parmamakaristos
kilisesine gitti. Balat’a giderken Panagia Balinu kilisesi var, kısa müddet de
orası kullanılmış.
Bugün
Patrikhane içerisinde yer alan Aya Yorgi kilisesi İki sütun dizisiyle üç
koridora yarılmıştır. Altı bir tarafta,
altı bir tarafta sütünlar vardır. Bu demektir ki bu kilise 12 havarinin
omuzları üzerine yükselmiştir. Sütunları kemerlerle bağlanmıştır. Her ortokoks
kilisesinde olmazsa olmaz bir duvara ikonoplasis diyoruz. Bu, kiliseye
gelenlerin oturduğu yerle kutsal mekanı ayıran duvardır. Ve üzerinde çok
kıymetli ikonalar bulunmaktadır.
Haliç’in
Fener Bölgesi genelde Müslüman olmayan halkın yaşadığı yerdi. Özellikle Osmanlı
döneminde buranın önemi arttı. Çünkü Fatih Sultan Mehmet bir ferman ile kendi
seçtiği Patriğe birçok yetkiler verdi. Ve bu yetkilerden bir tanesi de okul
açabilme yetkisidir. Bugün, Patrikhane’nin tepe kısmına isabet eden kırmızı renkli
tuğlaların kullanıldığı okulun 1453’den sonra son derece önemli eğitim veren
Patrik Okulu olarak önem kazandığını görüyoruz. Ve burda özellikle felsefe,
psikoloji ve dil eğitimi veriliyordu. Buranın önem kazanması bu okuldan mezun
olan kişilerin Osmanlı yönetiminde söz sahibi olmaları idi. Nasıl? Hepsi birer
tercümandı. Dış ilişkilerde, ticaret anlamında hepsi dil bildikleri için iyi yerlere
gelip çok da zengin oluyorlardı. Onun için Fener bölgesinde gördüğünüz binalar,
İstanbul’da başka yerde göremeyeceğiniz binalardır. Genelde çift taraflı girişi
olan sütunlu, en az 3-4 katlı tamamen zengin görütüntüsünü aksettiren
binalardır. Fenerden Balat’a geçişte ise yapı tarzında kesinlikle değişiklik oluyor.
O, 3-4 katlı binalar yerine 2 katlı dışa doğru cumba çıkışı olan basit, insanın
orta halli insanların yaşadığı bir mahalle görümündedir. Şimdi bugün
İstanbul’da gezerseniz, bu mahalle hayatı, işte küçük dükkanlar, hastahanesi,
fırını, kasabı, son derece hareketli ve güzel bir yaşam devam ediyor. Bu
bölgenin 1990’dan sonra Dalan zamanında Unesco’nun koruması altına girdiğini
görüyoruz. Unesco’nun üslendiği yaşamı iyileştirme projesi çok da başarılı
olmuştur. Çünkü 6-7 Eylül olaylarından sonra halkın büyük bir kısmı Fener’den
göç ediyor. Ve bu anlamda yaşamın olduğu yerlerde hayat nerdeyse bitme
noktasına geliyor. İşte burası o zamanlarda büyük göçler alıyor. Tamamen şehir
hayatı bilmeyen; Güneydoğu’dan, Karadeniz’den özellikle birçok insan buraya
yerleşiyor. Onun için Unesco’nun yaptığı proğramda hayatı rehabilite etme,
hayatı, yaşam şartlarını, yaşam koşullarını iyileştirmenin yanısıra binaları restore
etme. Bu başlangıçta hızlı yapıldı, ama şimdilerde tamamen nerdeyse bitmiş gibi
gözüküyor. Çünkü bundan 5-6 yıl önce Patrik, Patrikhane civarındaki 6-7 binayı
satın aldı. O zaman büyük gürültüler koptu. “İşte Patrikhane kendisine bir
Vatikan mı yaratmak istiyor?” Çok engellemeler ve konuşmalar oldu. Onun üzrine
hem satış bitti ama yine de binaların altında çok küçük yerlerde bol miktarda
kafeler açıldı. Özellikle Patrikhane civarında hoş bir görünüm sağladı. Ama
binaların yenileştirilmesinde bayağı bir yavaşlama var. Balat bölgesinde dış
cepheler düzeltildi, içleri nasıl bilmiyoruz. Dış cepheler temizlendi, boyandı,
sıvandı. Hele bir sokak var, Pembe oldu. Bu sokağın ismi: Yıldırım Sokağı.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder