Geçtiğimiz Pazar günü, Fest travel tarafından düzenlenen “Galata’dan Pera’ya 6-7 Eylül 1955” konulu bir şehir içi geziye katıldım. Rehberliğimizi Yrd. Doç. Dr. Güven Gürkan Öztan yaptı. Sabahtan başlayıp, akşam üstüne kadar süren gezide canlı bir belgesel izledik adeta. Gezi sırasında öğle vakti başlayan şiddetli yağmura rağmen, Dr. Öztan’ın anlattıklarını büyük ilgiyle dinledik, hatta bitsin istemedik.
Tarihle yüzleşmek, insanı sadece bilgi sahibi yapmaz, olgunlaştırır da... Bugüne kadar bildiğiniz pek çok doğrunun yanlış ve eksik olduğunu kavramak önce çok acıtır. Sonra, size yanlış öğretildiği için kızarsınız, ama bir süre sonra da doğrusunu öğrendiğiniz için memnun olur, dünyaya daha geniş açıdan bakmaya başlarsınız. Geziden sonra kendime itiraf ettim ki, 6-7 Eylül olayları hakkında pek az şey biliyormuşum. Bildiklerim basında çıkan sınırlı ve yetersiz haberlerden oluşan yazı dizinleriydi.
Rehberimiz Güven Hoca’nın bizlere olayı daha iyi anlamamız için dağıttığı kitapçık, onun konu üzerinde seneler süren çalışmalarının güzel bir özeti olma özelliği taşıyor. Olayı gerçekten tam anlamıyla kavramak için mutlaka bu güzel çalışmayı okumak gerekiyor. Zira bu çalışmada 6-7 Eylül 1955’e gelinceye kadar geçen eğitim ve ekonomik sürecin de çok dikkatli bir analizi yapılmış. Bu çalışmada açık ve net görüyorsunuz ki 1955 yılında okur-yazar seviyemiz %40.9 oranında. Yani, Yazı devrimi toplumun geniş kesimine yayılamamış maalesef. O nedenle olayların aşırı boyutlara varması eğitim seviyesinin düşüklüğüne bağlanabilir diyor Güven Hoca.
Gelelim, o dönemdeki ekonomik duruma... Cumhuriyet kurulduktan sonra ekonomik alanda envanterin belirlenmesi ve model arayışı için İzmir İktisat Kongresi toplanmıştı. 1930’lu yıllara gelindiğinde ise ekonominin sahip oldukları ve olmadıkları belirlenmiş, ekonomik hedefler tayin edilmiş, karma ekonomi modelinin temelleri hazırlanmıştı. 1950 lere gelindiğinde ise artık “iktisadi devlet teşekkülleri” özel sektöre satılması söz konusu olmuştu.
Yine aynı dönemde toplum sosyo-ekonomik değişimler yaşadığı için tüketim standartlarını yükseltme hırsına girdi. Tarım kesiminde gelirlerin hızla artması, yeni zenginleri ortaya çıkardı ve bunlar hızla tüketime yöneldiler, şehirlere göç hızlandı ve köylü şehir ekonomisi, şehrin tüketim standartları ile temasa geçti, kapalı ekonomiden kısmen de olasa Pazar ekonomisine geçildi. Bu geçiş döneminde tüketme ve karşılığını kazanma savaşında iş terbiyesi, meslek ahlakı, kazanma hırsı, tüketim anlayışlarında sonraları çok ciddi sonuçlar doğuracak olan değişmeler oldu.
Evet, bu konuları çok güzel izah etmiş Güven Hoca, ancak hepsini yazarsam, geziyi anlatamamaktan endişe ediyorum!
İlk durağımız Galata Rum İlkokulu idi. Bugün, Rum öğrenci olmadığı için daha ziyade kültürel etkinlikler için kullanılan bina, vaktinde pek aktif bir ilkokulmuş. Bu tür binaları gelip geçerken hep görür, merak ederim, “acaba burası ne binası?” diye. Genellikle tramvayda hareket halinde olduğum için binaların oldukça eskimiş tabelalarını da okumakta güçlük çekerim. Bu gezi sayesinde merak ettiğim epey bir binanın tarihçesiyle birlikte ne işe yaradığını öğrendim. Olaylar, bu okula yakın mesafede caddede başlamış. Ellerinde özel olarak imal edilmiş demir ve tahta sopalar bulunan iki grup, kamyonlarla getirilip buraya bırakılmışlar. Bölge, Rumların yoğun olarak yaşadığı evlerden oluştuğu için, gurup elemanları evlere girip, tek tek tahrip etmiş, insanları hırpalamışlar. Bu arada tecavüz olayları ve yaralanmalar yaşanmış. Olayların Rumların üzerinde bıraktığı travma ise, senelerce geçmemiş.
Güven Gürkan Hoca, 6-7 Eylül olaylarının sadece tahribatını anlatmadı. Olayların perde arkasını, yazılan senaryoları ve o zaman okuma-yazma oranı sadece %40.9 olan halkın nasıl kışkırtılıp Rumların üzerlerine salındığından da bahsetti. Klasik hikaye, olayların Atatürk’ün Selanik’deki evinin bahçesine bomba atılmasının duyulmasıyla bir kısım insanların galeyana gelip, Rum ve diğer azınlık vatandaşlarımıza saldırması üzerine kurulu. Halbuki olayın perde arkası hiçte öyle değil. Tahribatı yapacak insanların, olayları başlatacak gazetenin herşeyden haberi var. Öyleki olayı duyuran gazete, normal olarak günlük 30 bin basılırken, olaylara hazırlık olarak 300 bin basılmış, o nedenle de önceden kağıt stoku yapmış. Aynı şekilde, ellerinde aynı atölyeden çıkmış sopalar taşıyan işçilerin bir kısmı Anadolu’nun ve Trakya’nın çeşitli yerlerinden getirilmişler. Ancak, bilinçli olarak başlatılan olaylar bir süre sonra çığrından çıkmış ve çok kötü şekilde neticelenmiş.
Gezi boyunca gördüğümüz yerler arasında Tünel Metro Han, İsveç Sefarethanesi, Markiz, Hıdivyal Palas Oteli, Rus Sarayı, Güler Apartmanı, Botter Apartmanı, Kelebek Korse – Santa Maria Kilisesi, Elhamra, Mısır Apartmanı, Ragıp Paşa Apartmanı, Çiçek Pasajı, Ayios Konstantions Rum Kilisesi, Luvr Apartmanı, Rumeli Han, Abdullah Efendi (Hacı Abdullah) Lokantası, Suriye Pasajı, Pera Palas Oteli, Fransız Krallığı Sarayı, Hollanda Sarayı, Elhamra Pasajı, St. Antuan Katolik Kilisesi, Mısır Apartmanı, Rejans, Aznavur Pasajı, Hacopulos Pasajı, Büyük Londra Oteli, Galatasaray Meydanı, Zoğrafyon Lisesi, Çiçek Pasajı Cercle d’Orient (Büyük Doğu Kulübü), Halep Pasajı, Anadolu Pasajı, Alkazar Sineması, Rumeli Pasajı, Afrika Han, Taksim Zapyon Kız Okulu (Beyoğlu) Esayan Okulu, Aya Triada Kilisesi ve Fransız Hastanesi vardı.
Rehberimiz Güven Gürkan hoca, her binanın olaylar sırasında nasıl etkilendiğini, içerisindeki insanların nasıl travma yaşadıklarını dili döndüğünce anlattı. Olayların geçtiği binalar, gerek Rum vatandaşların göçmeleri, gerekse binaların tahrip olması nedeniyle bugün farklı amaçlarla kullanılıyor.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder