SALİM
ERDEM’LE TUTLU HAMAM
Ayfer
Tuzcu Ünsal
Geçen gün Facebook’da benim daha
önce yazdığım Gulleytin’i tarif eden
yazımı gördünce paylaştım. Gelen yorumlardan birinde ailesi hamamcı olan Salim
Erdem’den bahsediliyordu. Salim’i akraba olmamız nedeniyle eskiden beri
tanırım. Telefon açıp, röportaj yapmak istediğimi söyleyince beni kırmadı,
kalktı geldi.
-Salim, bu röportaja neden gulleytin
kelimesinin tekrar gündeme gelmesi. Gulleytin, Yahudi Hanımların yıkandıktan
sonra batıp çıktıkları soğuk su havuzunun ismi. Hangi hamamlarda gulleytin
vardı?
-Paşa
ve Çıkrıkçı (Hüseyin Paşa) hamamlarında gulleytin vardı. Paşa hamamı zaten
Yahudi mahallesi içerisindeydi, o nedenle de orada vardı.
- Sizin Hamamınızın ismi neydi?
-Bizim
hamamımızın üç tane ismi var: Tarihdeki ismi Hengame hamamı; sonra uzun bir süre harabe halinde durmuş. Sebebi
de şu: Hamamımız Yavuz Sultan Selim’in Merci-Dabık savaşı sırasında yapılmış.
Savaşta askerler yıkansın diye.. O zaman üç avlulu bir hamammış. Sonra eski
hal, şimdiki Zincirli bedesten’i yaparken yolu genişletmek için dış hayadın
(avlunun) bir kısmını yıkmışlar. Böylece avlunun biri çok küçülünce Dedem, Hamamcı Ali, Ali Erdem. avlunun yan tarafına dükkanlar yaptırmış. Hamamın
ön kısmına isabet eden avlusunda bir dut ağacı varmış. O ağaçtan dolayı hengame
hamamı yerine tutlu hamam demişler.
Dedem orayı aldığında avlu toprakmış. Para kazandıkça avluyu yaptırıp, muntazam
hale getirmiş. Hatta Antep savaşı anılarında da geçer, 3 tane kadın yolda
yürürken aniden top atışı başlıyor. Kadınların bedenleri paramparça oluyor. Bir
tanesinin kolu bizim dut ağacında sallanıyor. Tutlu Hamam demek bazı yeni gelenlere zor olduğu için hamamın adını
yeni hamam koymuşlar. Ama kimse yeni hamam diye bilmez. Amcamın bir hareketi
işte, çağdaş olsun, modern olsun diye... Dedemden önce Saraç Nuri diye biri
çalıştırırmış orayı. Dedem ondan devralmış. Hatta, ben ortokul son sınıfa
giderken bile o Saraç Nuri gelip giderdi hamama. Ona büyük hürmet ederdik, eski
mal sahibi diye.
-Aile toplam kaç sene hamamcılık yapmış?
-
Benim dedem, Antepdeki bir iki hamam hariç hepsini çalıştırmış. İlk
çalıştırdığı hamam Tuffah Hamamı
imiş. Eski Nil kahvesinin ön kısmında yolun altında. Ondan sonra Piyale Paşa denilen hamam ki Halk
arasındaki ismi: Küçük Paşa hamamı.
Sağlık Müzesi vardı Antep’te Yeşil suyun karşısında İpekçi Kambur’un evinin
altıydı. 80 li yıllarda Antep’te inşaatlara perde filan germezlerdi. Bina
yıkılınca binanın altındaki o hamamı göstermemek için ilk defa Antep’te
inşaatın etrafını perde yaptılar. Hamamın kazan hariç herşeyi tamamen
duruyordu. Annem rahmetli gittikçe o hamamı gezerdi. Ondan sonra Vakıflardan Çıkrıkçı yani Hüseyin paşa hamamını
kiralıyor. Daha sonra Keyvan Hamamını kiralıyor. Daha sonra da Tutlu Hamamı
satın alıyor.
-Ona
ne derler Antep’te icara almak
derler değil mi?
-Evet.
- Eskiden hamamları biraz da gömük mü
yaparlarmış?
-Evet,
önceki yıllarda hamamları biraz da gömük yaparlarmış, suyun doğal cazibesinden
faydalanılsın diye. Yani su, doğal
cazibeyle hamama aksın diye. Bir de tabii, zeminin biraz altında olunca
izalosyona çok faydası oluyor.
-Deden, Hamamcı Ali’nin Tutlu Hamam
macerasından biraz bahseder misin?
-Dedem,
Tutlu hamamı Antep harbinden önce İngilizlerin işgali sırasında almış. Hatta,
hamamı açmış, havlu alacak parası yokmuş. Nenemin çehizindeki havlu ve peştemalı kullanarak hamama
gelenleri kurulamış. İngilizler Senegal’li müslüman askerlerin haftalık Cuma
günleri yıkanabilmeleri için hamam aramışlar. Dedem’e gelmişler: “bunlar burada
yıkanacak” demişler.Dedem: “Bir takım
havlu ve bir peştemalle yıkattım oğlum, oradan kazandığım parayla da gittim
havlu aldım” derdi. Yoksulluktan, bir de ailenin 1914’de büyüğü ölünce bütün
yük dedeme kalıyor. Geride üç çocuk, kendisi de evli. Dolayısiyle yoksulluk
içinde geçmiş o ilk yılları. İngiliz askerlerinin hamama gelmesiyle para
kazanmış. Sonra İngiliz komutanı ile de bir anısı var: İngiliz komutanı da
bizim hamama gelirmiş. Hamamı toplarken onun yere düşen kesesini görmüş. Almış,
karargaha götürüp iade etmiş. Komutan ondan sonra emir vermiş: “bundan sonra
oraya giden her asker iki misli para ödeyecek” diye.
-Uzun yıllar sizin tarafınızdan
işletildikten sonra ne zaman kapattınız orayı?
-
Aslında kapatmak zorunda kaldık. Bizim hamamın suyu, elektrik olmadan doğal
cazibeyle Pancarlı’dan gelirdi. Dedem, hamamın su kanalında girer, Pancarlıya
kadar yolu bilirdi. Bir bölümü Eyüpoğlu camisinin altından gelirdi, bir kısmı
Pancarlıdan gelirdi. Daha sonra bunlar kesildi, Pancarlı şehir suyu olarak
bağlandı. Bu su bedava dağıtılırdı, parayla satılmazdı. Kuyular vardı
bahçemizde. O kuyulardan birinin suyu ılıktı. Binalar yapılaya başlandı. O
binaların lağımlarını kuyu sularına verdiler. Hamamın suyu lağım kokmaya
başladı. Tabii su hem köpürüyor hem kokuyor. Biz de kalktık şehir suyunu
bağladık. Şehir suyunu bağlayınca Antep avradına su yetiştirilir mi? Şehir
suyunun yanısıra dışardan traktörle su getirirdik. Baktık ki baş edemiyoruz,
yeni kuyu da açmak zor ve çözüm değil, onun üzerine kapattık. Celal Doğan’ın
dönemine kadar alt yapıya hiç yatırım yapılmadı. İstasyon’da evimiz vardı,
oraları hep su basardı. O altyapılar yapıldıktan sonra basmadı.
-Kapatmamızın nedeni tamamen su... Peki,
diğer hamamlar ne yaptı? Hepsi kapandı mı?
-Hayır!
Hepsi etkilenmedi. Paşa Hamamı halen açık, arıtma konulmuştur veya damarı
kirlenmemiş olabilir. Görmemezlikten gelen de olabilir. Biz vicdanen rahat
etmedik. Annem: “ben bu parayı
harcayamam en iyisi kapatalım” dedi.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder