İstanbul, eski bir kent olduğu için yıl boyu gezecek, görecek, öğrenecek çok eser var. İşte bu eserlerden birisi de Kariye Müzesi. Müzeyi rehbersiz gezerseniz, sadece mozaiklere bakar gözünüze bayram ettirirsiniz... Ama, o mozaiklerin ne anlama geldiğini bilmek için mutlaka bir rehberle dolaşmak şart.
Günlük İstanbul turu düzenleyen firmalardan birisi olan Fest Turizm, bu konuda mükemmel hizmet veren bir kuruluş. Günlük turlar listesinde Kariye Müzesi’ni görünce hemen iki kişilik kayıt yaptırdım. Erken saatte başlayan gezide rehberimiz Deniz Yalav’dı, Deniz Bey’e Mustafa İslamoğlu eşlik ediyordu. Fest Turizm, rehberi iyi duyabilmemiz için herbirimize telsiz yöntemiyle çalışan birer kulaklık veriyor. Mustafa Bey ise, bu kulaklıkların doğru çalışmasından, pilleri biterse yenilenmesinden sorumlu. Kısaca, açık havada güzel ve konforlu bir gezi yapabilmemiz için Mustafa Bey, tüm emeğini ortaya koydu.
Kariye Müzesi’nin asıl ismi Chora Kilisesi. Chora kelimesi Hora olarak okunuyor. Hora, eski Yunanca kırsal kesim anlamına da geliyor. Chora kilisesi İstanbul surları dışında olduğu için bu ismi almış. Yani, taşradaki kilise anlamında... Burada bir parantez açmak istiyorum, zira siz buhora kelimesini biliyorsunuz! Hoyrat, Eski Yunancada köylü anlamına geliyor, Türkçede de kaba, saba demek zaten. Hoyrat, aynı zamanda bir kişinin tekten söylediği özel ezgili uzun hava kelimesinin karşılığı olarak da kullanılıyor. Bazı Yunan adalarında Hoyrates kelimesinin çoban salatası için kullanıldığını da gördüm,duydum, köylü salatası anlamında herhalde... Ben, hor görmek fiili ile Horon kelimesinin de hora’dan türediğini düşünüyorum. Parantezi kapatabiliriz. Etimoloji ile uğraşmasını çok seviyorum, insanları farklı yerlere götürüyor, daha doğrusu kelimeler, farklı kapılar açıyor araştırmacıya...
Kariye Müzesi, Edirnekapı semtinde, Haliç’e bakan bir tepe üzerinde. Bugün, yoğun yapılaşma nedeniyle bu özelliği pek görülmüyor ama eski fotoğraflarında kilisenin yanısıra Haliç’i görmek mümkün. Kariye Müzesi (Chora) Bizans İmparatoru Jüstinyen tarafından Miladdan sonra 536’da inşa ettirilmeye başlıyor. Sonra gelen İmparatorlar ve onların akrabaları inşaata devam ediyor. 14. Yüzyılda Bizans sanatının en güzel eserlerinden birisi olarak meydana çıkıyor. 16. Yüzyılda Atik Ali Paşa tarafından camiye çevriliyor ve o güzelim mozaiklerin üzerleri sıva ile kapatılıyor. 20. Yüzyıla kadar cami olarak kullanılıyor, 29 Ağustos 1945’de Bakanlar Kurulu tarafından Kariye müzesi’ne çevrilmesi kararı alınıyor. Amerika Bizans Enstitüsü (Byzantine Institute of America) 1948’de devreye giriyor ve on yıl içerisinde uzman,Thomas Whittemore ve Paul A. Underwood tarafından mozaiklerin üzerlerindeki sıvalar sökülüp, tüm fresk ve mozaikler ortaya çıkarılıyor. 1956 yılından itibaren de Kariye Müzesi olarak hizmete giriyor.
Müzeye girişten itibaren tavandaki mozaikler insanı büyülüyor. İncil’de anlatılan hikayelerin resmedildiği duvarlar ve tavan insanı mistik bir aleme çekiyor. Deniz Bey, zaman zaman Kuran-ı Kerim’deki ayetlere de atıfta bulunuyor, böylece daha iyi anlıyorsunuz. Mozaikler tavanda oldukları için, Deniz Bey anlatırken kafanızı tavana dikmeniz gerekli. Hiç kolay değil! Allahtan baştan bizi uyardı “sürekli tavana bakmaktan başınız yorulur ve bayılabilirsiniz!” nitekim şimdiye kadar sadece bir hanım izleyici aynı nedenle bayılmış. Tavanı, kubbeleri, kemerleri büyük bir keyif içinde izlerken ben de yoruldum. Aradan bir süre geçtikten sonra sırtımı duvara dayayıp, başımı hava dikersem yorulmadığımı ve daha rahat izlediğimi fark ettim. Bu olayı ilk farkeden ben değildim, aynı geziye katılan diğer kişiler de duvar olayını keşfetti ve duvarda dayanacak yer kalmadı!
Chora Kilisesi’ni anlatan harika bir kitap var. Aynı kitap, birçok lisanda basılmış, ancak Türkçesi mevcut değil! Belli ki benim Sevgili vatandaşlarım, bu şahane kitaba 70 Lira verip, Kilise’yi gerçek anlamda öğrenmeye yanaşmıyorlar! Ben de İngilizcesini aldım, mecburen. Kitap’da Kariye Müzesi’nin mermerlerinden bahsediyor. Mermerler, mermer kelimesi ile özdeşen Marmara Adası’ndan getirilmış. Beyaz üzerine gri damarların bulunduğu mermerlerin yanısıra kilise’de Afyonkarahisar ve Kuzey Afrika’dan getirilen mermer bloklar kullanılmış.
Rehberimiz Deniz Yalav, tavan mozaikleri ve duvar fresklerini pek güzel anlattı. Not tutup, kayıt yapmadım, zira çok detaylı bir konu...O nedenle de size kısaca sunduğum bilgileri kitaptan ve wikipedya’dan derledim.
Mozaik sanatı ilk olarak Mısırlılar tarafından taban döşemelerinde kullanılmak üzere bulunmuş. Helenistik dönemde sanat çok ilerlemiş ve detay kazanmış. Bu arada Bizanslılar tarafından cam, mozaikte kullanılmaya başlanmış. Taş, cam, deniz kabukları ile çok renkli mozaik taşları üretilmiş, bu tür mozaikler altın ve gümüşle birleştirilip yerlerine monte edilmişler. Bahsettiğim mozaik türleri 6. Yüzyılda duvar süslemelerinde kullanılmış. Kullanım zorluğu, masraf ve yoğun emek gerektirdiğinden genel anlamda 10. Yüzyıla doğru kaybolmaya başlamış. Ancak, Kariye Müzesi örneğinde olduğu gibi Bizanslılar tarafından 14. Yüzyılda doruk noktasına erişerek mükemmel bir sanat seviyesine ulaşmış.
İstanbul’da mutlak görülmesi gereken bir yer Kariye Müzesi. Hemen önünde aklıbaşında da bir kafe var. Yoğun gezmeden sonra orada dinlenebilirsiniz.
Aynı gezi içerisinde gittiğimiz yerlerden birisi de Fethiye Cami idi. Burası da eski bir kilise, halen bir kısmı cami, bir kısmı müze olarak kullanılıyor. Ben daha önce de burayı görüp yazmıştım. Ancak bu sefer çok acıklı bir durumun farkına vardım. Duvardaki fresklerden biri üzerindeki Meryem Ana figürü kaybolmuş. Samanyolu televizyonu bu mekanda bir dizi çekmiş ve anlaşılan spot ışıklarının etkisiyle Meryem Ana figürünü oluşturan boya yok olmuş, çok üzüldüm. Dünyada, bu kadar önemli mozaik ve fresklerin olduğu bir mekanda televizyon dizisi çekimine izin verilir mi çok merak ettim doğrusu.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder