İki hafta aradan sonra yeniden Edremit Bölgesine gittim. Atlas Dergisi’nin okurları ve basın mensuplarıyla Renault’un yeni çıkardığı Kadjar arabaların Kaz Dağlarında buluşmasına tanıklık ettim. Etkinliğe Venüs Otel ve Edremit Belediyesi destek verdi.
Kaz Dağları, Edremit Bölgesinde denize dik inen, tüm yüzeyi muhteşem bitki örtüsüyle kaplı, 31 adet endemik bitki barındıran olağanüstü güzel bir milli park aynı zamanda. Şimdiye kadar bölgeye defalarca gitmiştim, ancak hiçbir seferinde bu şekilde dağı gezmek kısmet olmamıştı. Kaz dağlarının milli park olup her türlü bitki ve börtü böceği ile korunması çok olumlu bir olay... Ancak, diğer taraftan bakıyorsunuz, dağın milli park kapsamına girmeyen bir başka yerinde maden aranıyor, baraj yapılıyor veya başka çevreye zarar verecek bir inşaata kalkışılıyor. Kaz dağlarını gezdikten sonra televizyondaki bir çevre proğramında gördüm, o canım ağaçları kesip, alan açmışlar, dev havuz oluşturmuşlar ve çevreyi kirletmek ve bozmak için ellerinden geleni yapmışlar.Bu bölgede yaşayan köylüler çok bilinçli, tüm varlıklarıyla çevreyi bozacak hareketlere karşı çıkıyorlar, başarılı da oluyorlar zaman içinde.
Renault’un yeni çıkardığı Kadjar dört çeker arabalar Kaz dağlarında denendi de... Arabanın en büyük özelliği, normal binek arabası gibi, biraz daha yüksek ve jip özelliklerini taşıyor olması. İki gün boyunca bindim ve çok beğendim. Bu arada Renault’un Genel Müdürü, İbrahim Aybar’da etkinliği izledi, benim de tanışma fırsatım oldu. İbrahim Bey, konusunda fevkalade iyi yetişmiş, pozitif bir insan. Böyle kişilerle tanışınca Türkiye’nin geleceği konusunda çok iyimser oluyorum.
Kazdağlarında gezerken ilk durağımız, bugünlerde buluntularıyla gündeme gelen Antandros idi. Altınoluk’un dört kilometre doğusunda yer alan Antandros antik kentinin kurucusu Roma İmparatorluğunun var olmasında önemli rol oynamış.. Bugün, zeytinliklerin içerisinde kalan kentte altı odalı şahane bir de villa bulundu. O dönemde bir soyluya ait olduğu düşünülen villa, Edremit Körfezini tepeden görüyor ve her odasında başka bir mozaik döşeme buunuyor. Gezerken bana Zeugma’yı hatırlattı. Antandros’u tanıtmak için bir de dernek kurulmuş, derneğin başkanı Gülçin Cömert, kenti gezdirip, bilgi verdi
İkinci durak, Tahtakuşlar Etnografya müzesi idi. Müze, bir köyde ve Köy Enstitülü birisi tarafından kurulması olması açısından büyük önem taşıyor. İçerisinde bölgede yaşayan Tahtacılar’a ait her türlü kültür öğesini bulmak mümkün.
Kaz dağlarının içerisinde birçok şelale, akarsuların yaratığı küçük göller ve çok sayıda dere var. Ağlayan Şelale de onlardan birisi... Ağlayan Şelale’den önce Çamlıbel köyüne gidildi ve sanatçı Tuncer Kurtiz’in de mezarı ziyaret edildi. Çamlıbel Köyü aynı zamanda Kurtiz’inde ortak olduğu Zeytinbağı butik otelinin bulunduğu köy. Tuncer Kurtiz’in kayınbiraderi olan Erhan Şeker, butik otelinin restoranın da tüm ekibi yaptığı nefis yemeklerle ağırladı. Erhan Bey, yöre mutfağını kendi yorumu ve otelin bahçesinde yetiştirdiği her türlü sebze ve baharatlı ot ile çok güzel sunuyor.
Yörede, Hasanboğuldu, Mehmetalan gibi isimler alan çeşitli köy ve ören yerleri var. Hasanboğuldu, en önemli piknik yerlerinden birisi. Göle ismini veren Hasan’ın acıklı öyküsünü ise Sabahattin Ali yazmış. Hasan’ın gönül verdiği Emine’ye kavuşması için önce sırtında 40 okka tuz ile dağları bayırları aşması gerekmektedir. Ancak, Hasan çelimsizdir ve 40 okka tuz ile dağları bayırları aşamaz. Hikaye Hasan’ın yok olmasıyla son bulur. Aynı yerde suların köpüklerinden bembeyaz olan Sütüseven şelalesi, bir söylentiye göre Hasan’ın taşıdığı tuzların suya karışması sonucu oluşmuştur.
Kaz Dağlarının her yanı bir başka güzel... Beğendiğim piknik yerlerinden birisi de Mehmetalan köyünün yakınındaki idi... Dağın içinde, suyun yakınında, yemyeşil ağaçlar arasında pek güzel dinlence yerlerinde gezdik ve soluklandık.
Benim için en büyük maceralardan birisi Kadjar’la Sarıkız tepesinin (Dağın Zirvesi) yakınına gidip, oradan da yürüyerek zirveye çıkmak idi. Aşağıda hava gayet normalken zirvede muhteşem bir rüzgar ve yağmur vardı. Üzerimde yağmura dayanıklı mont olduğu ve tırmanmam gereken mesafe gayet kısa olduğu için aldırmadım ben de kalabalıkla beraber zirveye doğru tırmandım. Ancak, bir zaman geldi ki tamamen ıslandım ve neredeyse soluğum kesildi. Geri dönmeye karar verdim ve geldiğim istikamete dönüp, birkaç metre ilerledim. Beni gören birisi: “Hayır! Geri dönmek yok! Buraya kadar geldiniz zirveye çıkacağız, ben yardım edeceğim”dedi. Bana kolumdan destek vererek, zirveye çıkardı bir de fotoğrafımı çekti! Ben, zirveye çıkmanın sevinci ile tamamen ıslandığımı filan unuttum, hatta endişelerim de geçti.
Sarıkız tepesine çıkarken Kaz Dağları Milli Parkına kayıt olarak girmiştik. Orada, arabalara yöreyi gayet iyi bilen rehberler binmişti. Bana yardım eden, Mehmetalan köyünün muhtarı aynı zamanda rehbermiş. Bunun eğitimi almış olsa gerek, bana profesyonelce destek verdi, hem de moralimi düzeltti tabii.
Eveeet, sadece bir gece konakladığım Venüs Otel’de, iki arada bir derede Ayla’yı bulup, yine köpük banyosu da yaptım! Ayla da köpük banyosu yapmanın eğitimini almış, çok başarılı olarak uyguluyor.
Edremit’e gidin, rehber eşliğinde Kaz Dağlarında ne var, ne yok gezin... Venüs Otel’de kese ve köpük banyosu yaptırmayı da ihmal etmeyin... Zeytinbağı butik Otel’de Erhan Şeker’in yemeklerini de yerseniz, Kaz Dağlarından müthiş anılarla dönmüş olursunuz, benim gibi...
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder