Parmesan, İtalya’nın en popüler peyniri herhalde. Gerçekten makarnaya da
çok yakışıyor. Daha doğrusu hamur işleriyle pek hoş gidiyor. Peynir konusu
benim zihnimi sürekli meşgul eder. Ülkemizde de çok çeşitli ve lezzetli
peynirler olmasına rağmen, insanlar patates katılmış, kalitesiz market
peynirlerini yemeğe mahkum edilirler
Peynir konusunda çok başarılı olan Fransızlar’ın bu işi nasıl başardıkları inceleyince karşınıza kooperatif çıkıyor. Çoğu peynirin imal edildikten sonra yaşlandırılması gerekiyor, hemen piyasaya sürülemiyor. O zaman da üretici için sermaye ve yer sorunu devreye giriyor. Halbuki Fransa’da üretici, peyniri imal ediyor, kooperatif gelip çiftliğinden alıyor ve parasını peşin ödüyor. Yaşlandırma işlemi kooperatifin buzdolablarında gerçekleştiriliyor. Doğal olarak, olgunlaşan peyniri de kooperatif piyasaya sürüyor. Müthiş bir döngü kurmuşlar... Fransa’daki peynir satan dükkanlar bir harika... Girince çıkmak istemiyorsunuz. Tattırmak konusunda da çok cömertler. Tadınca dükkanı satın almak geliyor insanın içinden, o kadar lezzetli peynirleri.
Peynir konusunda çok başarılı olan Fransızlar’ın bu işi nasıl başardıkları inceleyince karşınıza kooperatif çıkıyor. Çoğu peynirin imal edildikten sonra yaşlandırılması gerekiyor, hemen piyasaya sürülemiyor. O zaman da üretici için sermaye ve yer sorunu devreye giriyor. Halbuki Fransa’da üretici, peyniri imal ediyor, kooperatif gelip çiftliğinden alıyor ve parasını peşin ödüyor. Yaşlandırma işlemi kooperatifin buzdolablarında gerçekleştiriliyor. Doğal olarak, olgunlaşan peyniri de kooperatif piyasaya sürüyor. Müthiş bir döngü kurmuşlar... Fransa’daki peynir satan dükkanlar bir harika... Girince çıkmak istemiyorsunuz. Tattırmak konusunda da çok cömertler. Tadınca dükkanı satın almak geliyor insanın içinden, o kadar lezzetli peynirleri.
Bir örnek vereceğim Türkiye’den Erzincan Tulum peyniri. Ben, yapıldığı yere
gittim, inceledim. Piyasaya sürecekleri tulum peynirini plastik bidonlarda,
ticari maya ile mayalayarak yapıyorlar. Kendi yiyecekleri peyniri ise, atadan
dededen gördükleri geleneksel maya ile gerçek deri tuluma mayalıyorlar. Arada o
kadar lezzet farkı var ki, inanılmaz... Geçtiğimiz EMİTT Fuarı’nda Erzincan
standında tulum peyniri vardı, tadını beğendim bir plastik kavanoz aldım. Evde
tekrar tattım, baktım, marketten aldıklarımdan çok daha lezzetli, fuara tekrar
gidip, bir kavanoz daha aldım. Buzdolabında saklıyorum, aynı lezzetini koruyor.
Aldığım bu peynirin tadında, büyük süpermarketlerde peynir yok...
Geçen gün BBC’nin internet sitesi http://www.bbc.com/news/magazine-33149580
Adresinde aşağıda tercüme ettiğim yazıyı okudum, pek beğendim. Bolonyalı
Dany Mitzman tarafından kaleme alınan yazıya göre, Hindistan’dan
İtalya’nın Po ovasına gelen göçmen işçi Sihler ünlü Parmesan peynirini yok
olmaktan kurtarmışlar! Buyrun, birlikt okuyalım:
Hindistan’daki Pencab ile İtalya’nın Po Vadisinin ortak özelliği ne
olabilir sizce? Ben, çok ortak özellikleri olduğunu söylüyorum!
Hindistan’tan gelen Sihler Po vadisine yerleştiler ve meşhur Parmesan peyniri
imalatına tamamen hakim oldular.
Po vadisinde Reggio Emili bölgesinde Novellara isimli
küçük bir kasaba var. Burası Parma’ya uzak değildir. Parma ve
Reggio Emilia kelimelerinin birleşiminden meşhur Parmigiano Reggiano çıktı.
İngilizce ise, Parmesan dediler. AB kurallarına göre, coğrafi
işaretlemede Parmesan, ayrıcalıklı Kuzey İtalya sütlerinden
yapılmalı, peynire dönüştürülmeli.
Hindistan’dan göçen çok sayıda Sih, bölgeye ve peynirine hayran oldukları
için buraya yerleştiler. Novellara’nın belediye başkanı Elana Carletti’nin
dediğine göre Sihler: “burası Pencab’a benziyor. Arazi dümdüz, hiç dağ yok,
hava sıcak, rutubetli ve burada yapılan tarım da Hindistandaki gibi”dediler
ve bölgeye yerleştiler. Belediye Başkanına göre Sihler tüm bu nedenlerden
dolayı burada mutlular.
Pencab, beş nehir ülkesi demektir ve bir ziraat alanıdır, bunları İtalya’ya beş
yaşındayken gelip yerleşenAmritpal Singh söylüyor. Ve ilave ediyor:
“Hindistanda da bizim tarlalarımız ve ineklerimiz var. Bizim topraklarımızla
ve hayvanlarımızla ilişkimiz özeldir. Buraya geldiğimizde lisan
bilmediğimiz halde, doğanın benzer olması bizi rahatlattı.”
1980’lerdeki göç dalgasında bazı Sihler fabrika işçisi olurken bazıları
sirklerde çalıştı, ancak çoğu mandıra işletmelerine girdiler. İnek bakarken,
inek sağarken İtalyanca bilmeye gerek yoktu.Amritpal’in söylediğine göre
ağır işten de korkmadılar, lisan bilmedikleri için sosyalleşmekten de... “Biz
zaten dua etmek için erken kalkarız, o nedenle bu iş de tam bize göreydi”
diyor...
Olağan bir gün de iki vardiye olarak çalışılması gerekiyor. Yaklaşık olarak
sabah saat 4 ile 8 arası; sonra 2:30-6:30 arası. Sihler için bayram izni
vermeden, haftada yedi gün çalışmak normal, zira ineklerin hergün sağılması
gerekiyor. İtalyan yerli firmalar Hintlilerin hayvanlara saygılarına ve hayvan
bakımı konusundaki yeteneklerine hayran kaldılar. Göçmen işçiler ise, dolgun
ücretlerden ve kendilerine verilen bedava evlerden pek
hoşnut kaldılar. Ekonomi gelişiyordu ve uzmanlık istemeyen bu hizmet ağırlıklı işi
burunlarıyla itiyorlardı.
İnek çiftliği sahibi Maurizio Novelli: “burada ki süt çiftliklerine
giderseniz inek damlarında çok sayıda Sih işçi görürsünüz” diyor.
Ancak bunların sadece inek baktıklarını peynir yapmadıklarını da ilave ediyor.
Dedesi, babası da süt çiftçiliğinden gelen Novelli, karı-koca bir Sih ailesinin
15 senedir kendisine çalıştığını ve bir süre önce de ailenin damadını işe
aldığını söylüyor ve ekliyor: Kendileri istemeselerde bayramlarda veya
mevsimsel dönemlerde izin veriyorum. Aslında çalışmak istiyorlar, ama...
İlişkimiz çok iyi, birbirimize karşı derin saygımız var.
Belediye Başkanı Elena Carletti’ye göre göçmen işçiler şu
andaki peynir üretiminin korunması ve devamlılığının temelini oluşturuyorlar. “Bu
endüstrinin devamlılığını Hintli işçiler sağlıyor, aksini düşünemiyorum.”
Tabii ki Novellara’nın Sih hikayesi sadece peynir hikayesi değil. Bugün
halen İtalya’da yaşıyorlarsa burada ki en büyük teşekkürün onları bağırlarına
basan yerel halka gitmesi gerek. Göçmenlerin ihtiyaçları konusunda çok
hassastırlar, yerel Belediye İtalya’daki ilk Gurdwara denilen
Sih tapınağını yapmıştır. Bu amacı gerçekleştirebilmek için bir endüstri arsası
tapınağa bağışlanmıştır. Tapınak 2000 yılında Eski İtalyan Başbakanı ve Avrupa
Topluluğu Başkanı Romano Prodi tarafından açılmış ve Gurdwara
Avrupadaki en önemli girişim olarak nitelenmiştir. En eski ve geniş Gurdwara’yı
genişletme planı çalışmaları yeni tamamlandı ve Carletti tarafından uygulama
yakında başlatılacaktır.
2012’de bölgede deprem olunca, Sihler günde iki kez yemek pişirip bölgedeki
ihtiyaç sahiplerine dağıttılar. Bu senenin başında, Kızıl Haç’a kan nakil aracı
bağışladılar. Carletti, “bazıları gönüllü Sivil Toplum örgütlerinde
çalışıyor, onlar bizim toplumun bir parçası, onlar İtalyan...” diyor.
Gurdwara’da ismi Sukhwinder olan ve İtalya’ya yedi yıl önce
gelmiş bir Sih: “Bizi ilk kez görenler bizi Taliban’dan kaçan birer terörist
sandılar. Bu bizim için çok zordu. Ancak, bu bölgede insanlar bizi tanıyor ve
hepsi çok iyiler.”
İlk geldiklerinde Sihlerin saçları uzunmuş ve başlarında türban varmış.
Özellikle okula giden çocukların sorularına yorulmadan yılmadan cevap
vermişler. Zaman içinde Amritpal’in büyük babasının jenerasyonu türbanlarını
çıkarıp, saçlarını kesmişler. Görünüşleri Indo-İtalyan olmuş.
Amritpal: İnsan köklerini kesemez, kökler canlı olarak insanın içinde
bulunur, ama benim geri tarafım İtalyan” diyor. Amritpal, Hint yemeklerini
sevdiği kadar İtalyan yemeklerini de seviyor. Açıkca et yemem ama, evde
Hindistan-İtalyan mutfağı yapıyoruz, üstelik de çoğu kez yemeğimizi dışarda
yiyoruz. Ve tabii ki yemeklerimize Parmigiano Reggiano ekliyoruz.
Bütünleşme başarıldı, ancak yerli
peynir sanayi yine risk altında
Novellara’nın Ortaçağdan kalan kalesinin içindeki Belediye binasında
başkan Elena Carletti Sih bir çiftin nikahını kıymak üzere.
Raman ve Maninder çifti geçen hafta dini nikah yapmışlardı, bu sefer ise 300
davetlinin önünde resmi nikah törenlerini yapıyorlar.
Bugün, bu nikahta Raman’nın annesi babası ve yerel Sih topluluğu gibi iki
şahit var. Raman diyor ki:biz İtalya’da doğup büyüdük, kendimizi İtalyan
hissediyoruz. Eğer başka bir ülkeye gidersek kültürü, İtalya ile mukayese
ediyoruz, Hindistan ile değil.” Belediye Başkanı ise Balayına Kaliforniya,
Hawaii ve Las Vegas’a gittiklerine çok şaşırıyor. O sanıyor ki, balayına anne
babalarının doğdukları yer olan Hindistan’a gidecekler. Novellara’daki yerel
aksanla İtalyanca konuşan yeni jenerasyon Sihler böyle. İtalyan akranlarıyla
tutku ve özlemleri aynı! Raman, enternasyonal bir nakliyat şirketine müdür;
Maninder ise kimyasal bir laboratuvar için çalışıyor. Her ikisi de
Sihlerin çoğunluğu gibi artık yaşamlarını kazanmak için inek sağmak istemiyorlar.
Sihleri’n yanısıra küçük bir Hindu gurubunun da bulunduğu Hintliler
topluluğu Parmesan üretim endüstrisinin %60 işgücünü
gerçekleştiriyorlar. Tabii, bu sanayide çalışan başka ülkelerden gelen insanlar
da var. Ekonomik durgunluk İtalyadaki iş hayatına ve çiftçilere
büyük etki yaptı, çiftçilerin çoğu daha önce Sihlere verdikleri lojmanları
artık veremiyorlar. Eğer halk Sihlere verdiği desteği azaltırsa, meşhur
peynir sanayi ne olacak?
Elena Carletti akıllı bir kadın. Her nikahtan sonra evlenen çifte bölgenin
meşhur balzamik sirkesinden bir şişe hediye eder. Balzamik sirke bir ara
başarısızdı ve ortadan kaybolmak üzere idi. Geçen senelerde birçok arkadaşı
işsiz kaldı ve nine ve dedelerinden kalan eski fıçılardaki sirkeleri şişeleyip
gün yüzüne çıkardılar: “Biz İtalyanlar orijinimizi, yiyecek ve doğayı
düşünüyoruz. Genç insanların çoğu tarıma dönmek istiyor.
Bir başka deyişle Parmigiano Reggiano’nun gelecekteki kurtarıcıları
Pencap’dan gelmek yerine, bizzat Po Vadisinden gelebilir.
Parmesan adını nasıl aldı?
· Orta Çağda, Parma
yakınlarında yaşayan rahipler peynir yapmaya başladılar. Peynirin Latince
ismi: caseum paramensis idi, yerel dilde kısaca Pramsan denildi.
· 14. Yüzyıl yazarı
Giovanni Boccaccio şöyle bir hikaye söyler: Decameron denilen hikaye kitabında:
Yiyecek cenneti Bengodi’de aşçılar makarnaları rendelenmiş Parmesan dağından
aşağı doğru kar gibi kaplanması için yuvarlarlar.
· 1530 da İtalyan soyluları
bu peynire Parmesano dediler, Parma’dan demek anlamında...
· Bu, Fransızlar
tarafından Parmesan olarak kısaltıldı, (Parme peyniri de denildi)
· İtalya’da bazı
üreticier Parmigiano, diğerleri Reggiano dediler
1954’e kadar ancak daha sonra Parmigiano Reggiano oldu.
Geçen gün BBC’nin internet sitesi http://www.bbc.com/news/magazine-33149580
Adresinde aşağıda tercüme ettiğim yazıyı okudum, pek beğendim. Bolonyalı
Dany Mitzman tarafından kaleme alınan yazıya göre, Hindistan’dan
İtalya’nın Po ovasına gelen göçmen işçi Sihler ünlü Parmesan peynirini yok
olmaktan kurtarmışlar!
Hindistan’daki Pencab ile İtalya’nın Po Vadisinin ortak özelliği ne olabilir
sizce? Ben, çok ortak özellikleri olduğunu söylüyorum! Hindistan’tan
gelen Sihler Po vadisine yerleştiler ve meşhur Parmesan peyniri imalatına
tamamen hakim oldular.
Belediye Başkanı Elena Carletti’ye göre göçmen işçiler şu
andaki peynir üretiminin korunması ve devamlılığının temelini oluşturuyorlar.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder