5 Nisan 2015 Pazar

Doğunun Kraliçesi

DOĞUNUN KRALİÇESİ
Ayfer Tuzcu Ünsal

                Arkeolog Josef Naseh’ten daha önce bahsetmiştim. Kendisi Antakya doğumlu, orada yaşayan, aynı zamanda turizmci de olan bir arkeolog. Büyük şans eseri Füsun Sayek Festivalinde yaptığı sunumları izlemek şansım oldu. Josef Bey’in kente bakış açısı beni bu röportajı yapmaya ivmelendirdi. Şimdiye kadar alışılagelmişin çok dışında idi… Antakya hakkında bilmediğim, duymadığım bir dolu bilgi vardı anlattıklarında.



-Josef Bey. Bu seneki Füsun Sayek etkinliklerinde özellikle Amik/Amuk gölünün bilinçli olarak kurutulmasını ve bağlı olarak Antakya’nın içerisinde yer alan tarihi Roma Köprüsünün yıkılmasını gündeme getirdiniz. Çok merak ettiğim bir konuydu…
- Evet, bizim dilimizde Amik; Hitit dilinde Amuk olan meşhur gölümüz kurutulduğunda bir taraftan feodalite çöktü, bir taraftan leylekler konacak yer bulamadılar; bir diğer taraftan da yetmişbin aile etkilendi.
-Neden kurutulduğu konusunda biraz konuşabilirmiyiz?
-Afganistan’dan gelen göçmenlere ev yapmak için arazi yarattılar!
-Nasıl etkilendi bölge?
-Ekolojik yapı tamamen bozuldu. Feodalite çöktü. Amikli, Reyhanlılı ağaların geniş toprakları vardı; verim düşünce toprak değerini kaybetti ve minicik tarlalara dönüştü, o koca araziler… Pamuk ekimi için ben çocukken altı kez su verilirdi tarlaya, göl kuruduktan sonra dokuz kez verilmeye başlandı. Göl varken, su doğal cazibe ile akardı. Göl kuruyunca suyu elde etmek için elektrik kullanmak zorunda kaldılar. Böylece, elektrik ve  işçilik maliyetleri bölgenin tarımsal yapısını olumsuz yönde etkiledi… Göl varken öyle verimliydiki bu topraklar, 1500-2000 kişilik ziyafetler verilirdi. Herkesin yiyeceği vardı, cebi para görürdü ve mutluydu da bir anlamda… Benim tahminime göre yetmiş bin aile  Amik ovasından göçmek zorunda kaldılar.
-Hatay, göçmen kuşların da en fazla kullandıkları alan değil mi?
-Evet, göl kuruyunca leylekler konacak yer bulamadılar. Ekolojik denge tamamen bozuldu. Eee bu olumsuzluk herşeyi etkiliyor, toprak verimini kaybetti, en başta.
-Nasıl kuruttular gölü?
-Asi nehrinin yatağını derinleştirerek gölün suyunu Akdeniz’e akıttılar. Nehrin yatağı derinleşince tarihi Roma köprüsü havada kaldı ve onu destekleyecek bir zemin kalmadı. Tarihi köprüyü yıkmak zorunda kaldılar!
-Tüylerim diken diken oluyor! Füsun Sayek etkinliğinde yaptığınız sohbet toplantısında, bu olay için Süleyman Demirel’in “hayatımın en büyük hatalarından birisi” dediği söylendi…
-Evet, o toplantıda çok sayıda Ankara’da önemli görevlerde bulunmuş, emekli olmuş üst düzey bürokratlar vardı, onlar söylediler. Gerçekten de büyük hata… Bugün meydana gelen birçok olumsuzluğun kaynağı.
-Sizin Anadoluyu tarifiniz de çok güzel…
-Evet, Anadolu’dan onaltı farklı uygarlık geçmiştir. Ben, bir birey olarak bunların hepsini taşıyorum. Yani ben müslümanım, hristiyanım, museviyim… Anadoluluğu özümsemek önemli…
-Antakya’nın muhteşem bir tarihi var. Sayfanızda okudum, İncil, Pavlos ve Barnabas’ın öğrencilerine ilk kez Antakya’da “hristiyan” ismi verildiğini yazıyormuş. Ayrıca, İncil’in birisi burada yazılmış. İlk olimpiyat oyunları burada başlatılmış…
-Evet, Augustuos, M.Ö. 31-M.S.14 dönemindeki en önemli olay Olimpiyat oyunlarının dört senede bir tekrar edilmesine karar verilmesidir. Bu dönemde Antakya’nın 300-400 bin nüfusu vardır. O nedenle de “Orientis Apicam Pulcurum” yani Doğu’nun kraliçesi ünvanını almıştır.
-Eski çağlarda, deprem ve yangın kentlerin boşalmasına, dolayısiyle de önemlerini kaybetmelerine neden oluyor değil mi?
-Evet, 13 eylül 458’de Antakya’da kenti tamamen yıkacak kadar büyüklükte bir deprem olmuş. İnsanlar kenti terk etmiş… Daha sonraki yıllarda da büyük bir yangın olmuş, o da terk nedeni…
-Habibi Neccar ne demek, marangozlukla ilgisi var mı?
- Evet, evet. Sevgili Marangoz demek… Orası eski bir Roma tapınağı aslında. Daha sonra klise; şimdi de camii olmuş.
-Okuyucularımıza Sevgili Marangozla, “Hz İsa’nın kastedildiğini” yazmalıyız… İsmini değiştirmemişler, ne güzel…
-Evet, orası gerçekten de Antakya’nın yapısını anlatmak bakımından çok önemlidir. Camiinin avlusunda Hristiyan din adamları ile Müslaman din adamları yanyana yatarlar.
-Söz açılmışken… Bir radyo proğramında dinlemiştim. Dünyada ki üniversitelerin bazıları “Antakya’da din, ırk, dil farkı gözetilmeden barış içerisinde birarada yaşanmasını” öğrencilere tez konusu olarak  veriyorlarmış. Eğer, buranın sırrı çözülebilirse Dünya’da barışı gerçekleştirmek kolaylaşır diyorlar…
-Doğru, Ayfer Hanım. Gerçekten dünyanın heryerindeki üniversitelerden öğrenciler geliyor, özellikle master veya doktora tezi için Antakya’da ki yaşamı seçiyorlar. Biz de elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz onlara…

-Josef Bey, çok teşekkür ederim. Bana tatilinizden fedekarlık edip, zaman ayırdınız…

Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

WELAJANS Web sitesi çözümleri; Sizin de bir web siteniz olabilir. ->>> htt:// www.sitepaneli.net