Geçtiğimiz Ağustos ayı içerisinde İstanbul’daki İtalyan Kültür Merkezi’nden bir ileti aldım. İletede özet olarak İtalyan yazar/denizci tarafından başlatılan bir barış projesinden bahsediliyor ve benimle röportaj yapmak istedikleri belirtiliyordu. Kabul ettim. Projenin sekreteri Francesca ile yazıştık ve 2015 Şubat ayındaki bir tarih üzerine antlaştık. Daha sonra zaman zaman projenin gelişimi hakkında çeşitli iletiler gönderdiler, yani ilişkimiz sürdü.
Bu arada, Aralık ayı içerisinde “Akdeniz” isimli yelkenlileri İstanbul’a geldi, Tuzla’ya demir attı, yani park etti, yaz aylarında yeniden denize açılıp, farklı ülkelere gidecek. Kendileri ise, Mart ayı içerisinde görüşmeler yapmak ve projelerini anlatmak için İstanbul’da kalacaklar.
Akdeniz Projesini anlatmak için çok güzel bir broşür bastırmışlar. Broşürün küçük bir kısmını olayı daha iyi anlayabilmek için tercüme ettim: Akdeniz isimli, 18 metrelik yelkenli tekne, 5 sene içerisinde Akdeniz, Karadeniz ve Kızıldeniz’in kuzeyinde 29 ülkeyi ziyaret edecek.
Projenin kültürel ve bilimsel amacı var: Akdeniz’de yaşayan insanları birbirleriyle irtibatlandırmak... Yelkenlinin sefer yeri, dünyanın ve medeniyetlerin merkezi Akdeniz... Bütün lisanların çıkış noktası, insan düşüncesinin olgunlaştığı, uygarlığa atılan bütün adımların atıldığı yer: Akdeniz... Belki de her türlü problemin ve çözümlerinin de başladığı yer! O halde, yeni model bir uygarlık yaratmanın da doğru yeri...
Akdeniz Projesi, Akdeniz isimli yelkenli ile 20,000 mil yol katedecek, insanlarla tanışacak, yerler, tadlar keşfedecek Akdeniz kültürünü yaşatmak isteyen anlayışlı insanların, benzer bakış açılarını paylaşan insanların izini sürecek. Bu denizin bin yıllardan beri gelen bitmez tükenmez kaynakların beslediği gelenekleri, görenekleri vardır. Yani, bu deniz ayrıcalıklı bir kültür zenginliğine sahiptir.
Akdeniz, rakiplerinden bir adım önde olmasına rağmen, bugün çevresel olarak tehdit altındadır. Dünyanın bu bölgesi kökten dincilerin baskın hatalarının verdiği rahatsızlığı fazlasıyla duymaktadır.
Akdeniz ve çevresi sosyal dengesizlik, ırk ayırımcılığı, sömürgecilik ve hızla büyüyen şiddet içeren değişimlerle tehdit edilmektedir. Sonuçta göçten kaynaklanan acıklı hikayelere sahne oluyor. Ancak, biz olağaüstü yeni fikirlerin filizleneceği Akdeniz’e inanıyoruz. Bu gerçekler gözardı edilemez ve işte bu nedenle Akdeniz isimli yelkenlimiz limandan ayrılıyor.
Gemimiz, güvertesinde evrensel barış mesajı taşıyor. Projemiz yolculuğu boyunca her türlü totaliter yapıyı, şiddeti, sosyal eşitsizliği, adaletsizliği, ırk ayırımcılığını kınar ve geçersiz kabul eder. Diyaloğu destekler ve her bireyin özgürlüğünü savunur.
Simone ve Francesca ile uzun sayılabilecek sürelerde konuştuk. Birbirimizden çok şey öğrendik... Simone, yiyeceklerin geri planlarında yatan hikayelere; deniz yolculukların arkasında yatan macerelara pek düşkün... Osmanlı’da ki ünlü denizcileri, Turgut Reis; Barbaros Hayrettin Paşa hakkında o kadar geniş bilgiye sahip ki, ben onun bildiklerini bilmediğim için utandım. Üzerinde çalıştığı yeni kitabı Turgut Reis hakkında olacak. Bu “reis” sözcüğünü olarak seviyor ki, kendi projesinde de kullanıyor! İtalyanlara “Reis” kelimesinin ne demek olduğunu öğretmiş...
Simone’ye dedim ki “Akdeniz, Akdeniz diyorsunuz ama, ziyaret edeceğiniz 29 ülkenin içerisinde Gürcistan gibi Karadeniz ülkeleri de var...” Soruyu çok beğendi ve dedi ki: “Evet, doğru... Akdeniz’i Karadeniz’den ayıramazsın ki... Cenovalı denizciler 14. Yüzyılda Gürcistan’a gittiler, gemilerine bir fare bindi! Aynı fare, gemi Sicilya adasına yanaşınca gemiden indi ve veba isimli hastalık bu fare ile bütün Avrupa’ya hatta Asya’ya yayıldı. Biliyormusun? Nüfusun yüzde 80’i veba nedeni ile öldü! Bu örneği aramızdaki yakın ilişkiyi anlatmak için verdim. İşte o nedenle seçilen 29 ülkenin tümü Akdeniz ülkesi değil, başkaları da var” Francesca aynı zamanda tıp doktoru... Veba, Karadeniz’den kaynaklandığı için eskiden geniş insan topluluklarını öldüren Kara humma gibi salgın hastalıkların özellikle “kara” kelimesi ile anıldığını belirtti.
Barbaros Hayrettin Paşa, dileğini yapan ve uç noktalarda gezen bir insanmış... Kafasına takmış, Papa’yı tutup getirecek, Padişaha sunacak... Zorla vazgeçirmişler ve onun yerine Roma yakınlarında bir köyde dünyanın en güzel kızının yaşadığını söylemişler. Leventleriyle bahsedilen köye gitmiş ve kızı kaçırıp, gemisine bindirmiş... O zamanki gemileri düşünün... Tuvalet yok, yiyecek kıstılı ve Akdeniz’in yapısından kaynaklanan bol ve sert dalgalı bir deniz... Kaçırılan kız, büyük bir dirayetle İstanbul’a gemi ile gelmiş. Barbaros Hayrettin, kızı Padişaha götürmüş. Padişah bu güzel kızı pek beğenmiş ve haremine almış! Çok kısa sürede Padişahın gözdesi olmuş ve padişaha: “madem beni bu kadar seviyorsunuz, o halde haremdeki diğer cariyelerinizi öldürün, böylece sizin tek eşiniz ben olayım” demiş. Padişah kabul etmiş ve haremdeki cariyeler öldürülmüş. İtalya’nın Roma yakınındaki bir köyünden kaçırılan bu güzel ve acımasız kız, III. Selim’in annesi imiş... (Wikipedi’de “Mihr-î-Şah Valide Sultan 1745 yılında dünyaya geldi. Ceneviz asıllıydı ve doğduğu zamanki isminin Agnes olduğu sanılmaktadır” diye yazıyor)
Simone’de hikaye çok... Büyük keyifle dinledim. Projesinin kalıcı olmasını ve inşallah Akdeniz’e huzur getirmesini diliyorum. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder