Geçen bölümün özeti:
Alexan Bezciyan, Zenop Hoca’dan ders alırken eline bir imkan geçer ve
İstanbuldaki Robert Kolej’e gitmeye hak kazanır. 1852’nin bahar aylarında
İskenderun’dan kalkan, İzmir’e uğrayan bir gemi ile İstanbul’a gider.
Antep’den başlayan yolculuk toplam 40 gün sürmüştür. İstanbul’a gider gitmez,
ilk günden Robert Kolej’in kurucusu Cyrus Hamlin’le tanışır. Daha sonra Bebek
semtindeki okula ancak kayıkla gidebilir. O zaman, İstanbul merkez ile Bebek
arasında kara yolu yoktur. Okula başladığı 14 Nisan günü, yağan yağmurla
elbisesi ıslanmış, ayakları çamur olmuştur.
O yıllarda Bezciyan Antep
erkeklerinin giydikleri kıyafetleri, uzun zıbın ve kebe denilen keçeden
yapılmış uzun aba olarak tarif etmektedir. Zıbının ıslanan etekleri,
ayakların çamurları Robert Kolej’deki diğer öğrenciler tarafından hayretle
karşılanır. Robert Kolej’de hem okur, hem de okul işlerine yardım ederek para
kazanır ve kendisine düzgün kıyafetler satın alır.
Bu sırada Kırım Savaşı patlar ve İstanbul’a çok sayıda İngiliz gelir.
İstanbul’da İngilizce lisanı bu nedenle popüler olur ve birçok hevesli ders
almak ister. Bezciyan, heves edenlere İngilizce ders verir, bu şekilde para
kazanarak kitaplar satın alır.
Mezkür (adı geçen)muharebe münasebetiyle Şarka ve hususa İstanbul’a boşalan
İngiliz altunları Bebek talebelerinin gözlerini kamaştırarak bildikleri kırık
sırık İngilizce ile para kazanmak için kimisi tercümanlığa ve kimisi sair
hızmetlere koşuştular. Ve öyle oldu ki bilmem sadakatimizden mi yoksa elimizden
bir iş gelmediğinden mi bir müddet mektepde bes ikimiz kaldık. Ben ve
Şimagonyan. Bu sırada muallimimiz Dr. Hamlin hakkında bir iki söz söylemek
zannederim münasebetin haricinde olmaz.
Mûm (yumuşak)ile tekten bir adam idi. Kelimenin mükemmel manasıyla New
England Yankeelerinden idi. Sanırsın ki, bu memlekete gelirken zarar etmiş ki
elinden kaçan kuş kurtulmasın. Her aşın tuzu idi. Misyonerdi, muallim idi
(öğretmendi), muharrir idi (yazar), hatip idi . Ayni vakta icabı halde hekim,
mühendis, tüccar, demirci, dökmeci, duvarcı ve baltacı idi. Giragilerden
(Pazar günü) mada (haricinde) üstü başı temiz bir halde görüldüğü çok vakı
olmaz idi. Şapkası ve elbisesi toz toprak olarak ders odasına girmesi
talebenin görmeye alıştıkları bir menzare idi. Kazma, kürek elinde memşânın
(tuvalet) tıkanmış yolunu açmağa çalışmak kendini görmek, kendini tanıyanlara
garip bir hal gelmezdi. Hayret denilenin tecessümü (göz önüne gelme) idi.
Martası (adam sever) olduğu gibi, İncil cemaati seven idi dahi. Mezkür Kırım
muhaberesi vaktında İngilizlerin İstanbul’da vakı hastanesinin ekmeğini ve
kahvesini vermek kontratına girmiş olup bu yüzden 6 ay zarfında 4,000 lira
kazandı. Ve içinden beş para almayarak cümlesini de Türkiye’de yeni meydana
gelmekte olan İncilli cemaatlar arasında inşaa edilecek ibadethaneler içün
sarf olunmağa tahsis eyledi.
Türkiyede Ermeniler arasında ali dereceden metâibin (seçilmiş güzel şeyler)
ilk müessesesi bir hakkın kendisi sayılır. Boğaziçinde Rumelihisarı
tepelerinde kâin (bulunan) Robert Kolej durdukça Cyrus Hamlin’in de zikr-i
cemîli (güzelliğini, iyiliğini anma) baki kalacaktır. 1852 nin baharından
1856 nın yazına dek Bebek’te bulundum. Bu dört beş senelik müddetin mektep
arkadaşlarımdan hayatta olduklarını bildiklerim ancak birkaç tane olup, âtîüdekilerdir
(aşağıdakilerdir):
Askaved Hagop Efendi Boyacıyan; Kahire’de tüccar Garabed Efendi Tarpinyan;
Dr. Mateosyan; Rev. Badveli Kerope Yakupyan; Der Badveli Kevork Şişmanyan.
Hovannes Tomasyan, Zakar Çıknavoryan ve Hovannes Der Haruçunyan dahi bunlardandır.
Encâm (sonunda) Bebekten ayrılacağım gün geldi. En yakın dostlarımdan olan
sınıf arkadaşlarım 5-6 kişi râkib olacağım (bir nakil vasıtasına binmiş olan)
vapora beni götürmek üzre eşyamı gömrükten alıp ve cümlemiz birlikte bir
kayığa depilip Boğaziçini kalabalıklı sefineleri (gemi, vapur) arasından son
müsâheleyi ederek (incelik gösterme) geçmekteyken bir de ne karagün, Boğaziçi
vapurlarından biri karnımıza çarpmasıyla bizi denize boşaltdı ve işte her
ümit ve hesabın encâmı (sonu) gelmiş göründü hamdolsun. Hamdolsun dikkatsiz
kaptan kendi nedâmetinden (pişmanlık) alamet (göstergesi) olmak üzre çarçabuk
vapuru durdurarak bizi devşirip kayığımıza geri doldurdu. Ve çok geçmezden
kendimizi vapurda bulduk. Bazıları ise kayığı batıran vapura alınlamaları ile
onlar ile bir daha görüşmedik. Hele ki suya batmış elbiseler Hulusin (Temmuz)
güneşine dayanamayarak denizden aldıklarını geri verdiler, tuzdan mada
(başka). Şimagonyan kulağıma son sözünü fısıldayıp, refikleri (arkadaşları)
ile beraber benden ayrıldı. Artık yola revan oldum. Ne hoş! Birkaç günden
görecek idim. Hasretimden suzân olan (yanan) ve benim için halvetlerde (tenha
yerlerde) nice gözyaşları dökmüş olan sevgili validemi hem dahi hemşire ve
biraderlerimi ve şeyhûhete (ihtiyarlığa) yüz tutmuş pederimin ama olsun
böylede oldu.
Antebe yetişmemden birkaç gün sonra şimdiki Nizipliyan müzesinin bulunduğu
hasırlı nam mahalde bugün bin kuruş ile anden eyisi yapılabilen bir odada
muallimlik hizmetimize bed eyledik (başladık) 1856 da. İşbu 50 senelik hizmet
üç müddetten ibaret bulundu. Yani 1856 dan 1866 ya dek; 1866-1872 ye dek ve
1872- bu ana, 1906 ya dek.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder