Yazdığım kitap nedeni ile erişebildiğim her bilgiyi okuyorum. İşte bu okuduklarımdan birisi, Antep’te 19 Nisan 1837’de doğup, 9 Şubat 1913’te ölen Prof. Alexan Bezciyan. Bembeyaz sakalı; kendine özgü kişiliği, fen bilimleri konusunda derin bilgisini destekleyen yeteneği ve ulaşım aracı olarak kullandığı beyaz eşeği ile Alexan Hoca çok renkli bir adam.
Oğlu tarafından Halep’te yayınlanan hatıraları Türkçe olarak Ermeni harfleriyle yazılmış. Müthiş akıcı bir uslubla Türkçe yayınlanan kitap beni büyüledi. İsmi de çok hoş: Alexan Bezciyan’ın Tercüme i Hali.
1900 lü yılların ilk çeyreğinde yayınlanan kitabın Alexan Hoca’nın hayatını anlatan bölümü 69 sayfadan oluşuyor. Şu anda yayına hazırlıyorum, tümünü Sabah Gazetesinde yayınlayacağım.Önce, size Alexan Hoca kimdir onu anlatayım dedim.
Doğum günü olan 19 Nisan, “Balıkların su içtiği” günmüş. Bu dini bir inanış olsa gerek, hakkında yeterli bilgi bulamadım. 4-5 yaşındayken komşusu “Der Baba” dediği kilisesinin papazından, daha sonra Kırlangıç lakaplı Haruçun Kalfa’dan; 10 yaşındayken de Hafız Kevork Halfe’den ders alır. Hafız, Ermeniler arasında İncil’i ezbere bilenler için kullanılıyormuş. Tıpkı bizim, Kuranı Kerim’i ezbere bilenler için kullandığımız gibi. Burada Antepli olmayanlar için bir açıklama yapayım: Hafız kelimesi Antep’te gözü görmeyen, yani “kör” olanlar için de kullanılır. Nitekim Kevork Halfe, aynı zamanda kör bir adam...
Ve Alexan Hoca’ya dönelim: okuma yazmayı bu şekilde üç ayrı din adamından gayet iyi öğrenmiş. Okuma yazma faslı tamamlanınca ailesi onu sırasıyla pabuçcu dediği muhtemelen yemeniciçıraklığına,bir müddet sonra da kuyumcu çıraklığına koymuş. Alexan Hoca demirci yanındakörük de çekmiş, daha sonra da alacacı da çalışmış. Alaca, bugün bizim kutnu dediğimiz kumaşın o zaman ki ismi...
Derken 1850 yılında Amerikan Hastanesinin kurucusu Dr. Azariah Simith hayatına girmiş. Dr. Smith, İstanbul Robert Kolej’den Zenop İsrailiyan isimli bir hoca getirtmiş ve Antep’te okul açmış, aralarında Alexan Hoca’nın da olduğu bazı Ermeni öğrencileri okutmuş. Zenop Hoca, bir iki yıl içinde şanssız bir şekilde ölünce, Alexan Hoca, 1852 de Dr. Smith’in girişimleriyle İstanbul’da Robert Kolej’de tahsiline devam etmiş.
Aralarında okulun kurucusu Cyrus Hamlin’in de bulunduğu birçok değerli hocadan ders alıp, Robert Kolej’den başarı ile mezun olmuş. 1856’da Antep’e dönüp 10 sene boyunca Protestanlartarafından açılan Lise’de öğretmenlik yapmış. Ve 10 senenin ardından bu sefer de daha yükseğini okumak için Amerika’da Yale Üniversitesine gitmiş. 1874 yılında tekrar Antep’e dönüp, kurucularının arasında yer aldığı Merkezi Türkiye Kolejinde ölünceye kadar 40 sene hocalık yapmış.
Bundan sonrasını, Kevork Sarafyan’ın Batmuçun Ayıntabi Hayots -Antepli Ermenilerin Tarihi- kitabında Alexan Hoca’yı güzel dilleriyle tarif eden Zora Kasapyan ve Vahen Altunyananlatsın:
Zora Kasapyan diyor ki, Alexan Bezciyan ve oğlu Zenop Bezciyan her ikisi de Kolejde öğretmenlerdi. Kolej, bir tepenin başındaydı, arsasını da bir Türk vermişti. Kolej, Bezciyanların evine 1,5 kilometre kadar mesafedeydi. Koleje, beyaz eşekleriyle gelirlerdi. Bir gün, öğrenciler Alexan hocanın yolunu gözlemişler ve eşeğin üzerinde Kolej’e yaklaşınca “halleluya” şarkısını söylemişler. Alexan hocaya kral karşılaması yapmışlar. Bütün bu yaramazlıklar hocalar tarafından yüzlerinde tebessümle karşılanırdı, öğrenciler bu tür davranışları yüzünden ceza görmezlerdi.
Vahen Altunyan ise Alexan Hocayı şöyle yazmış: Beyaz sakalı, mutlu yüzü ve şahane konuşma tarzı ile öğrencileri çok etkilerdi. Eğer herhangi bir korkunuz varsa, onun yüzüne bakınca bu korkunuzdan kurtulurdunuz. Bize Kimya, Fizik ve Analitik Coğrafya öğretirdi. Bildiği çok fıkra vardı, onları zaman zaman kendi üslubunca kullanırdı. Kendisi şaka yapardı ama, öğrenciler asla... Çok çekici bir şahsiyeti vardı. Türkçe konuşurdu, öğrenciler sorusuna Ermenice cevap verince anlamazdı.
Bu şakalardan birkaç örnek verelim: Bir gün, sarkaç nedir diye sordu. Öğrenci cevap olarak “kendi kendine hareket eden şey sarkaçtır” diye cevap verdi. Alexan Hoca: “Eşeğin kuyruğu da kendi kendine hareket ediyor, ama o sarkaç değildir” dedi. Herkes güldü ama kısa süre sonra sınıfa ciddiyet hakim oldu.
Eşeği, onun tek taşıma aracıydı. Karlı bir kış günü, evine dönerken, eşek, öğrencilerden ürktü ve kaçtı. Biraz koştuktan sonra öğrenciler eşeği yakalayıp kendisine getirdiler. Eşeğin yularını elinde tutarken: “Bu eşek yıllardır beni götürüp, getiriyor, ama adam olmadı”dedi. Bunu söyledikten sonra eşeğine bindi. Öğrenciler de bunun üzerine “hocası sensin” diye bağırdılar. Hoca, şakayı kaldırırdı.
G. Dağlıyan ise Alexan hocasını onun öğrencisi olduğu 1896-1913 yıllarında tanıdığı kadar anlatmış:
Antepliler ona Alexan Hoca derledi. Yaramaz öğrenciler ise onu “fahı” olarak anardı. (Fahı Antep dilinde Molla demektir) Bezciyan Ortadoğu’da çok iyi tanınan bir şahsiyetti. Anteple Halebinrakım farkı 1000 feet. Profesör bunu barometre ile ölçmüştü. Babası, seneler önce Halep’le Antep arasında ki Antep’in doğusundan başlayan Halep arığı denilen suyun üzerinde kaç değirmenolduğunu saymıştı. Prof. Bezciyan’ın babası Antep’in Halep’ten daha yüksek olması sebebiyle buradan Halep’e su aktığını hatta suyun üzerinde çok değirmen olduğunu ve “Antep sıçar, Halep içer” lafının buradan geldiğini bulmuştu.
Okuttuğu konular: Doğal coğrafya, ilkokullar için doğal fen, elementler ve Astronomi. İhtiyaç olduğu zaman başka konular da öğretirdi. 1902 nin Haziran’ında, ben Prof. Alexan Bezciyan’a asistan olarak atandım. O olmadığı zamanlarda, ben onun yerine ders veriyordum. Dersleri sankitiyatro gibiydi ve sahne düzeni vardı. Sıkılacak hiç vakit olmuyordu. Profesör öğrencinin dikkatini toplamak için, yeteneğini büyük ustalıkla kullanırdı. Prof. Bezciyan, bütün gözlerin ağzından çıkacaklara dikkat çekmeden katiyen önemli şeyleri söylemezdi. En kritik derste kendisini dinlemeyip camdan dışarı bakan öğrencinin haline vay vay! Derhal durur, gözlüklerinin üzerinden o öğrenciye odaklanır ve herşeyi durdururdu. Dikkatle dinlemeyen öğrencilere sorular yağdırırdı. Bu şekilde tüm sınıfın derse konsantre olmalarını sağlardı. Zor problemleri bile kolay anlaşılır hale getirirdi. Kullandığı öğretim yöntemleri tamamen kendi bulduğu şeylerdi. Prof.Bezciyan fen bilimlerine çok önem verirdi. Çünkü tanrıyı orada görürdü. Hem bilim dalında, hem de Hristiyanlık bilgisinde çok ileriye gitmişti. Bazen kendi kilisesindeki hutbeyi o verirdi. Verdiği hutbede bilimi ve hristiyanlığı birleştirirdi. Hem yetişkine, hem de çocuğa hitap edip, öğretme yeteneği vardı. Merkezi Türkiye Kolejinde hoca idi. Amerika’da ki Yale Üniversitesi’nde fen bilimleri üzerine ihtisas yaptı.
6 aylığına Paris’e ve Londra’ya gitmişti. Paris’te enternasyonal bir fuara katılmıştı. Geri döndüğünde yanında bir dolu kitap; araç gereç ve fikirler getirmişti. Antep’te fen bilimleriyle ilgili araştırma yapmak neredeyse imkansızdı. Sultan Hamit, ülkeye elektrikli alet ithal etmeye karşı çıkıyordu. Bu zor şartlar altında bile Prof. Bezciyan kendi aletlerini yapabiliyordu ve bu şekilde araştırmalarına devam edebiliyordu. Antep’e düşen yağmuru ölçebilecek bir alet geliştirmişti. Tam 30 yıl boyunca yağan yağmuru ölçtü ve sonucu belirledi. Antep’e düşen yağmur miktarı senelik ortalama 58 santimdi. Kötü haberler geldiği zaman, o çok üzülmezdi. Sanki güçlü bir dağ gibiydi. Üçüncü oğlunu kaybettiği zaman, 1000 kişi gelip taziyette bulundu. Cenaze kafilesine liderlik etti ve üçüncü oğlunu da gömdü. Zafer kazanmış bir komutan gibiydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder