Geçen hafta bir günümü İzmir’de geçirdim. Olgunlaşma Enstitüsü beni teknomutfak projesinin açılışı ve bir de seminer vermek için İzmir’e davet etti. Bu uçuş bana ilginç bir deneyim yaşattı. Adnan Menderes Havalanı’ndaki yoğun sis nedeni ile iki saat süreyle havada tur attık. Galiba ilk defa gördüm, yukardan bakınca her yer açık! İzmir Körfezi tabak gibi ortada, dağlar nehirler hepsi görünüyor, sadece havaalanı üzerinde yoğun bulut var! Havada iki saat süreyle asılı kalınca, İzmir için yaptığım yiyecek alışeriş planlarım hepsi iptal oldu! Ne yapalım, sis’in canı sağolsun!
Websitemin yapımcısı Veli, bana sormadan, yazılarımı paylaştığımız bir Facebook sayfası açtı. Ne iyi etti, bu sayfa sayesinde pek hoş insanlarla yazışıyorum. İşte bunlardan birisi de İzmir Olgunlaşma Enstitüsü Müdür Baş Yardımcısı Filiz Turan Karagüler idi. “Filiz Hanım beni nereden buldunuz?” dedim. “Aaaa, biz sizi takip ediyoruz, nerelere ilgi duyduğunuzu ve kültürel olayları nasıl desteklediğinizi biliyoruz” dedi. Ve beni, projelerinde meslek olarak aşçılığı seçen kızlara model olayım diye İzmir’e çağırdı, teveccüh gösterdi.
İzmir Olgunlaşma Enstitüsü Alsancak’ta, tam merkezde yani. 1961 yılında eğitim – öğretime açılmış. Uzun seneler hizmet verdikten sonra 2012 yılında Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’ne bağlanmış, modern, donanımlı eğitim-öğretimle yoluna devam ediyor.
Bu okuldan bir gurup idealist insan, Filiz Turan Karagüler, Fatma Damlı, Hakan Özgüven, Adnan Yıldızhan, Uğur Cihan Küçükşahin ve tabii Enstitü’nün müdürü Hatice Çakır Topkaya İzmir Kalkınma ajansına Teknomutfak projesini sunup, geçirmeyi başarmışlar. Amaçları, projenin isminde olduğu gibi teknik bir mutfak kurup, hem işsizleri iş sahibi yapmak, hem de sektöre nitelikli iş gücü yetiştirmek. Tabiiki proje ortakları da var, ama lokomotif Enstitüdeki öğretmenler... Tam donanımlı bir eğitim mutfağı kurmuşlar. Hatta, ders veren hoca, öğrencinin yanına gitmeden yemeği nasıl pişirdiğini ekrandan izleyebiliyor. Mutfağın ışıklandırılması, teknik ekipmanı herşeyi mükemmel olmuş. Oradan mutlaka gurur duyacağımız çok sayıda kadın aşçı yetişecek.
Projede şu anda 28 işsiz, 18-35 yaş aralığında kadın, Yiyecek İçecek Hizmetleri alanında “aşçı yardımcısı” olmak için eğitim görüyor. Kursiyeler aynı zamanda “bilgisayar kullanımı” eğitimi ve yanısıra KOSGEB onaylı “uygulamalı girişimcilik” eğitimi de alıyorlar. Proje her ne kadar Nisan 2015’de sona erecek olsa da, yeni kursiyerlere aynı eğitimleri vermeye onları beceri sahibi yapmaya devam edecek.
Projenin amaçlarından bir diğeri ise, hafif düzeyde zihinsel engelli 3 kadının meslek kursları ile eğitilerek istihdam edilmesi ve topluma uyumlu hale gelmelerinin sağlanması.
İzmir Olgunlaşma Enstitüsü’nün aktif bir de mutfağı var. Daha doğrusu eskiden beri varmış. Okulun caddeye bakan köşelerinden birinde açtıkları küçük bir dükkanda, işte bu mutfakta ürettiklerini halka satıyorlar. Seminerde yaptıkları ikramları ve okulun günlük yemek ihtiyacını hep bu mutfaktan karşılıyorlarmış. Ürünlerini tattım ve çok başarılı buldum. Enstitü de ürettikleri bebekler, tahtadan biblolar ve seramikler de pek güzel. Ben meraklıyım, bebek koleksiyonu yapan Amerika’daki arkadaşlarıma çok bebek aldım. Ancak, şimdiye kadar bu kadar güzellerini görmedim desem doğru olur herhalde. Bir tane, “İzmir gelin’i” vardı, bayıldım... Bana hediye ettikleri ebru fular ve duvara asılabilecek seramik çan da gerçek anlamda güzel...
Filiz Turan Karagüler elime Enstitünün yayınladığı birkaç kitap tutuşturdu. Nasıl mahçup, bir görseniz... Kitaplardan birinin ismi: “Karaburun, İzmir Olgunlaşma Enstitüsü Gözüyle” başlığını taşıyor. Orada yer alan yerel yemek tariflerini Filiz Hanım derlemiş, yazmış. Mahcubiyeti ondanmış! O kadar mükemmel bir iş yapmışlar ki, daha nasıl olsun? Profesyoneller ne yapıyor ki Filiz Hanım? Gerçekten, şahane bir kitap olmuş, tariflerden bazılarını deneyeceğim.
Teknomutfak semineri açılışına İzmir Sağlık Müdürü Dr. Bediha Türkyılmaz da geldi. Bediha Hanım’ı özellikle yazmak istedim, zira Gaziantep Devlet Hastanesinde 5 sene görev yapmış. Antebi iyi tanıyor ve seviyor. Yiyeceklerden büyük özlemle bahsetti. Ve şu analizi çok hoşuma gitti, izniyle kullanmak istedim: “Antepliler çok çalışkanlar ve keyiflerine düşkünler. Çoğu sanayicinin zevkle yaptırdığı bir bağevi var. Çoğu işadamının da karısından başka ilgilendiği kadınlar bulunuyor!” Ne kadar zarif bir anlatım...
Özlem Yaşayanlar da İzmir’de oturan, kökenleri Girit’li bir başka arkadaş. Ahmet Piriştina Kültür Merkezinde çalışıyor. Kültür Merkezi, İzmir Büyükşehir Belediyesine ait. Belediye’nin sahip olduğu kültür değeri taşıyan herşeyi arşivliyorlar. Sadece arşivlemiyorlar, İngilizce ve Yunancaya çeviriyorlar. Mekanları, eski İtfaiye binası... Mekan da güzel, insanlar da... Özlem, hem İngilizce, hem Yunanca bildiğiden bu merkez için biçilmiş kaftan! Aynı zamanda Giritli büyükannesi’nin yemek konusundaki bilgilerini yaşatmak konusunda kararlı. Bana bir kavanoz nişasta ile yapılmış, içine badem ve renk versin diye ayva çekirdekleri konulmuş bir tatlı ikram etti. Tadı filan da pek güzel, aklıma Antep’te pekmezle yapılan “nişe helvası” geldi. Özlem’in yanında çok az kaldım, ama o kısa sürede o kadar bilgi sahibi oldum ki ve üstelik kanelada tattım. Kanelada tarçın, karanfil, şeker ve ayva çekirdeği ile yapılan gerçekten çok lezzetli bir içecek. İkram ederken sulandırıyor. Kahvenin yanında verilirmiş. Bir nevi şerbet yani... İşin ilginç yanı, Özlem şeker hastası ve yaptığı şekerli yiyecekleri tadamıyor bile, ama pratiğini kaybetmemek için ısrarla büyükannesinin tariflerini uyguluyor. Özlem’in bilgi dağarcığını bir kablo vasıtası ile beynime aktarmak isterdim! Pek imrendim...
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder