Sekizinci Füsun Sayek Festivali’nin geçtiğimiz Cuma akşamı konuğu Prof. Dr. İlber Ortaylı idi. Prof. İskender Sayek’in Ortadoğu’nun coğrafi sınırlarını anlattığı konuşma ile başlayan konferans, Ortaylı’nın bölgenin bugünki durumunu anlattığı konuşması ile devam etti. Konferansın sonunda Ortaylı sorulara da cevap verdi. Aşağıdaki yazım, Sayın Sayek ve Ortaylı’nın konuştukları konuların ilk 15 dakikasını kapsıyor. Eğer, imkanım olursa, konferansın arta kalanını da sütunuma taşıyacağım.
Söze, Prof. Dr. İskender Sayek şöyle başladı:
“İlber Ortaylı ile birlikte çok güncel bir konuyu, Ortadoğu ve Hatay’ı tartışacağız. Tabii bu konuyu tartışmak oldukça zor, hatta benim için daha da zor. Zira, Ortadoğu uzmanı değilim. Ama ödevimi çalışarak geldim. Ortaylı ile 50 yıla yaklaşan bi dostluğumuz var, bugün yine beraberiz. 50 yıllık dostluğun yanısıra 10 yıldır da hekim-hasta ilişkisi içerisindeyiz.
Ortadoğu ilginç bir bölge, özellikle coğrafik olarak çok büyük bir alanı kaplıyor. En batıda ve kuzeyde Türkiye, Güneyde Yemen ve Umman, Doğu’da da Afganistan’a kadar uzanıyor. Bu bölgenin en önemli özelliklerinden birisi, medeniyetlerin beşiği olması. Ve en eski uygarlık bölgelerinden birisi. Aynı zamanda Doğu ile Batıyı birbirine bağlayan konumda... Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri çok fazla. Kısacası stratejik ve ekonomik olarak da önemli bir bölge. Tabii Hatay’ın buradaki yeri de çok önemli. Özellikle Ortadoğu ile komşuluğu, konumu, ilişkisi nedeni ile ülkemiz açısından çok önemli... Ama, Hatay’da Ortadoğu’nun genelinde olan yeraltı zenginlikleri yok. Ancak buna karşın yerüstü zenginlikleri birçok Ortadoğu ülkesinden çok daha özgün bir konumda... “
-İlber Hocam, bu Ortadoğu kavramı, ne zaman ve nasıl gelişti?
İlber Ortaylı:
-Füsun Sayek Festivali’ne ikinci gelişim... Geçen sefer de aşağı yukarı aynı konuyu ele almıştık. Ne kadar aynı konuyu ele alsak bitmez. Bu Ortadoğu coğrafyasını öğretirlerken hiç de ilginç olmayan şekilde öğretirler. Benim hayatımaki en sıkıcı ders, mülkiyedeki Ortadoğu dersi olmuştur. Ders isabetli konmuştur, fakat anlatım tarzı itibari ile hiçbir anlamı yoktur. Çünkü Ortadoğu coğrafyası bilinmesi kolay birşey değildir. Çok gezmek lazımdır. Bu coğrafyanın en önemli özelliği yeryüzü şekilleri dışında herşeyin değişmesidir. Bu değişiklik üstelik öyle beş bin senede falan değil, son yüz senede olmuştur. Ortadoğu memleketlerin içinde tabii kaynakların kullanımı değişmiştir. Yani son yüz senede bu ülkeler petrol ülkesi haline gelmiştir. Gelip geçen seyyahlar birtakım yerlerde bir ateş yandığını, gaz fışkırdığını gibi şeyler söylüyorlar. Hiç bir zaman böyle, petrolün, gazın yarattığı bir dünya yok. Petrolden gazlara dönmeye başladık. Katar, bu zenginlerin başına geliyor. Edepsizliğin bir şeysi de bu.. Körfezde yarım ada gibi bir devlet ve inanılmaz siyasi konsursiyumda bulunuyor. Konsorsiyumda takdire şayan olabilir, çünkü o ülkenin hiçbir şekilde tehdide gelir yanı yok. Senin şuyunu keseriz, buyunu keseriz diyemesiniz. Çünkü adam, yeni zamanın sıvı gazını çıkarıyor. Bu yeni ürün, petrole göre filan çok daha tercih edilen, daha kolay kullanılabilen, kolay taşınabilen bir madde. Bu tabii üstünlük veriyor bu ülkeye. İkincisi başka kaynaklar su. Bugünün Filistini artık eskinin Filistini değil. Burası ikiye ayrılır biliyorsunuz. Ve su kaynaklarını Filistinliler aleyhine ciddi şekilde kontrol edildiği, saptırıldığı bir gerçek. Su haritası ile oynuyorlar. Bunun yaratacağı sorunlar var. Üçüncüsü maalesef iklim değişiklikleri kadar aslında artan nüfus değişmeleri, yanlış şehirleşmeler zirai kapasiteyi öldürüyor. Yani benim çocukluğumun, gençliğimin Suriyesi bugün zirai olarak yok. Nebiliyim o zamanın Mezopoyamyası yok. Yukarı Mezopotamyası da yok, yani bugünkü Türkiye’nin Urfa, Mardin’de sulama dolayısiyle değişmeler bekleniyor. Fakat bu arada ters değişmelerden de bahsetmek gerek. Çok daha kötü şeyler, mesela Nil...
Nil, medeniyetin en eski başladığı yerdir. Bu insanlık için Atina’an Yunanistandan, Girit’ten filan daha önemlidir. Mısır medeniyeti çok zengin bir kaynaktır. Matematik olarak da, inançlar olarak da ve Nil bu medeniyeti besler. Bugünkü Nil, eski Nil değil. Üzerinde yanlış yapılan yapılaşma bu kaynağı kurutmuştur. Nil artık bekleneni verememektedir. Dolayısiyle bu bölge değişiyor, dünyada en çok değişen ve müteessir olan coğrafya burasıdır. İkincisi insan nüfusu bakımından problem ortadadır. Daha benim çocukluğumda, çocukluk dediysem bebeklikten bahsetmiyorum, bugün 67 yaşındayım. Ortaokulda falandım. O zaman, 30-40 bin nüfuslu bir Gazze şehri, bugün bir milyondan fazla insanı barındırıyor. Bunun yaratacağı anormalliğin herhalde farkındasınız. Bu, çözümsüz bir problemdir. Ekolojik tahribatın sonu yoktur. Çok açık bir şekilde de görülmektedir. Ve nitekim, 1940 larda çok az Yahudinin yaşadığı bu yerde bugün 6 milyon Yahudi yaşıyor. Bunlar göçle geldiler ve nüfus patlaması yapmıyorlar. Yani 5 çocuk yapmıyor aileler. Mutlaka 5 çocuk yapan da var, bunlar o toplumun belli küçük bir kesimi, herkes değil... Orada doğumla nüfus artmıyor, göçle artıyor. Mesela Türkiye Yahudileri artık İsraile’e göç etmiyorlar artık. Bu adamların gideceği yer yoktur, bunu bilin. Yani Amerika bütün Yahudileri alacak bir ülke değildir. Herkesin kapasitsi bellidir ve her yerde antisemitizm vardır. Büyük Amerikan şehirleri dışında, Orta Amerika’da ve Güneydeki bazı küçük yerlerde klasik Hristiyan Amerika ortaya çıkar. Onun için herşey pek o kadar kolay değildir. Bu bazı şeyleri izah edebilir. Yani, çizilen manzaralar yeterli değildir. Gene bu bölgelerin en büyük sorunu nüfus patlamasıdır. Türkiye yapısı itibariyle, bilhassa Ege, doğumun azaldığı aşağı yukarı tek Ortadoğu bölgesidir. Yani artık bizim memleketimizde nüfusun patmalası Doğu Anadoludadır. Bu da tabii eski Türkiye’nin yapısını değiştiriyor. Onun dışında bütün Ortadoğu Ülkelerinde belirgin ölçüde nüfus patlaması vardır. Patlamanın yarattığı sorunlarla karşı karşıyayız.
Bütün bu faktörler ortadoğunun değişmesini sağladı. Dediğim gibi hiçbir yerde coğrafya bu kadar değişmiyor, son yüz senede büyük değişiklik çok göze çarpıyor. Tabii ki 100 sene evvelki Ortadoğu, oldukça uyumlu eski bir medeniyetin, Akdeniz medeniyetinin, Küçük Asya, Mezopotamya, Suriye medeniyetinin kalıntılarıyla yaşayan dengeli bir toplumdu. Ancak son yüz senede bu değişti.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/ adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder