Antepli ressam, Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu’nun yaptığı resimleri görünce, eskiden icra edilen meslek guruplarına daha ilgi duyar oldum. Mehmet Ali Bey’in, ustayı uzun süre seyrederek, yanında durarak yaptığı tablolar çok gerçekçi. Bir de bugüne ulaşmayan, geçmişte kalan meslekler var. Bunları da ancak yazan kişinin tarifleriyle anlamaya çalışıyoruz. İşte bu meslekleri yazanlardan birisi de Kevork Sarafyan. Batmuçyun Aintabi Hayots/Antepli Ermenilerin Tarihi isimli kitabında yetişebildiği birçok meslek dalı hakkında bilgi vermiş. Armen Aroyan tercüme etti, ben de satırlara döktüm. Bugün, kitapta yer alan, dört meslek gurubunu anlatmaya çalıştım.
DÖKÜMCÜLER: Dökmecilik Antep’te 1800’lerin başında yer alır. Dökümcüler özellikle tarım aletleri yaparlardı. Antep’teki dökümcülere Avrupa’daki dökümcüler gibi bakmamak gerekir. Dökmeci kendi kalıbını yapar, erittiği demiri ona döker ve eğe kullanarak tüfek ve küçük çanlar yapardı. Daha sonra demiri kullanarak divit ve mürekkep hokkası yapmaya başladılar. Bu çok tuttu, taa Mısır’a bile sattılar ürettikleri ürünü. Demirden kaşık ve bakırdan sahan yapmak da dökmecilerin işiydi. Evlerde kullanılan demir tulumbayı da dökümcüler yaparlardı. Tulumba Suriye pazarında alıcı bulurken, divit ve hokka Sudan’a kadar giderdi. Yaptıkları işin hammaddesi olan çinko ve tenekeyi Halep’ten getirtirlerdi. Bakır, eski kaplar eritilerek temin edilirdi. 1915’te 20 dökümcü dükkanı vardı. Her dükkanın da üç veya daha fazla çalışanı vardı. Her dükkan, bir aileyi rahatlıkla geçindirirdi. Çok çalışkan bir demircinin bile orta düzeyde geliri vardı. Bu mesleği icra edenler arasında zengin olmuş kimse yoktu. Antepli döküm ustalarından en meşhuru Hagopcan Boşgezenyan Usta idi (1814-1872) Aynı zamanda tüfek de yapan Hagopcan Usta, çok yetenekli bir oymacı olduğu için kentte kullanılan mühürleri o yapardı. Bazı işlerini yaparken, kendi geliştirdiği “çıkrık” adını verdiği bir alet de kullanırdı. Divit ve hokkaları imal etmenin yanısıra onların üzerlerini oyarak motiflerle süslerdi. Kendi kendini eğitmiş kültürlü bir kişi idi aynı zamanda. Kütüphanesinde zamanın kıymetli kitapları vardı. Bu kitapların arasında Çamişyan tarafından 1780 yılında yazılmış üç cilt Ermeni tarihi isimli kitap da vardı. Hagopcan Usta’nın koleksiyonları arasında Venedik’ten gelen haritalar da vardı. Oğlu Krikor, babasının mesleğini devam ettirdi. O, daha ziyade tulumba yapardı. Krikor’un 1897’de vefatı ile müessese ailenin damadı Harucun Barsumyan’a kaldı. Barsumyan ortağı Manuel Bagdasaryan ile müesseseyi devam ettirdi, ancak Hagopcan Usta’nın kitapları ve tüm koleksiyonu 1915’te yandı.
KUYUMCULAR: Antep’teki kuyumculuk mesleği Nazeretyan ailesi tarafından 1750 yıllarında başlatıldı. İlk başlarda kadınlar için küpe, yüzük, kolye/gerdanlık ve alına yerleştirilen gümüş takılar yaparlardı. Bu arada gümüş kemer yapımı da çok popülerdi. Kilisede kullanılan küçük kutular, şamdan ve benzeri eşyaların yanısıra İncil’in üzerindeki gümüş kapaklar da kuyumcular tarafından yapılırdı. Meslekte çalışanlar arasında metal üzerine oyma yapan ünlü ustalar vardı. Kalemkar Garabed Halfe ve oğlu Melkon Kalemkeriyan meşhur oyma ve kabartma ustası idiler. Kiliselerde kullanılan metal eşyaların çoğu onların elinden çıkmaydı, toplumda sevgi ve saygı görürlerdi. İlerleyen yıllarda yemek masalarında kullanılan tabak, çatal kaşık gibi eşyları da yapmaya başladılar. 1850 yılından itibaren altın takı imalatı başladı. Şehir, gelişip modernleştikçe altın takıya olan talep artıyordu. Yine de bu meslek dalı fazla kar etmezdi, çünkü kuyumculardan alışveriş edenler daha ziyade kırsal kesimden gelen köylülerdi.
Kuyumcular hammaddelerini eski para ve kullanılmayan eşyaları eriterek temin ederken, 1900’lü yıllardan sonra hammaddeleri Avrupa ve Amerika’dan temin etmeye başladılar. 1915 yılında 50 kuyumcu dükkanı bulunuyordu, her dükkanın da bir ile beş arasında çalışanı vardı. Şehirdeki kuyumcuların tümü Ermeni idi. Meslek, orta düzeyin üzerinde gelir sağlardı. Kuyumculuk, genellikle babadan oğula geçerdi. Maddi durumları yerinde olduğu için kuyumcular sosyal hayatta çok hareketliydiler.
ANTEP’TEKİ İLK MATBAA: Antep’teki ilk matbaa 1910 yılında çalışmaya başladı. 1909 yılında Nazar Kıvıryan Halep’e matbaacılığı öğrenmek üzere gönderildi. Aynı kişi fotoğrafçılığı da öğrenip, ilk matbaa makinalarını da getirdi. Avedis Hanzetyan, Toros Bülbülyan, Horen Varjabedyan, Agop Kahbeciyan ve Nazar Kıvıryan bir ortaklık kurarak matbaayı işletmeye başladılar. Senede 5-6 bin altın lira ciro yapması beklenen matbaa ilk başta gayet iyi işledi. Ancak, Balkan Savaşının çıkması, ekonominin çökmesi, ortakları borçlarını ödeyemez hale getirdi. Ortaklardan aynı zamanda matbaayı yöneten birisi, Amerika’ya göçünce işletme de kendiliğinden dağıldı. 1910 yılında bu matbaada çırak olarak çalışan Krikor Baronyan daha sonra Amerika’da editör oldu. Ve Sarafyan’ın kitaplarının editörlüğünü de yaptı.
FOTOĞRAFÇILIK: Şehirdeki ilk fotoğrafçı Haruçun Hallaçyan’ın oğlu, Hovannes Hallaçyan’dır. 1883-1884 arası İstanbul’da ünlü bir Fransız fotoğrafçı tarafından eğitilen Hallaçyan, 1884’te Antep’te ilk fotoğrafçı dükkanını açtı. Mesleğine aşırı düşkün olan Hovannes, aynı zamanda kendisini gayet iyi eğitmiş bir entellektüeldi. Türkçe’nin yanısıra, Ermenice, Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rumca, İtalyanca ve Rusça bilirdi. O devirde, Avrupa ve Amerika’dan gelen gazeteleri okurdu. Fotoğrafçılık konusunda ilerleyen teknikleri çok yakından takip eder, İngiltere’de piyasaya çıkan yeni aletleri getirip kullanırdı. Nitekim, konusunda uzman olduğu için tap ettiği fotoğraflar 60-65 sene renklerini kaybetmediler. Haruçun 1894 yılında Antep’ten ayrılıp, Adana, Mersin civarında bir yere yerleşti. Onun gitmesinden sonra dört sene boyunca Antep’te fotoğrafçılık yapan kimse olmadı. 1898 yılında, çırağı ve aynı zamanda kardeşi Mihran, İngiltere’den Antep’e geldi. İngiltere’de fotoğrafçılığı mükemmel öğrenen Mihran, 20 sene boyunca Antep’te kalıp fotoğrafçılık yaptı. 1898-1918 yılları arasında Central Turkey College/Merkezi Türkiye Koleji’nin resmi fotoğrafçısı idi. 20 sene boyunca Kolejdeki öğretim üyeleri ve öğrencilerin, çevrenin fotoğraflarını çekti. Diğer Ermeni esnafla birlikte 1918 yılında Antep’ten zorunlu olarak ayrıldı. Antep’teki diğer küçük çapta iş yapan fotoğrafçılardan birisi Kaspar Hoca Pilavcı ve Attar Yahya idi.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/p/yazilari.html adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder