Çiftçi Zeki Savcı, babamın çok yakın ahbabı idi. O kadar iyi anlaşılardı ki, sık sık ya o bizde yemeğe misafir; ya da Beşgöz köyünde ki evinin önünde açık havada biz ona misafirdik...
Ailemin hiçbir şekilde kırsal kesimle ilgisi yoktu. Gerek Annem, gerekse Babam çok “şehirli” oldukları için herhalde, köyde herhangi bir tarlamız veya bağımız olmadı. Ancak, Babamın çok tanıdıkları vardı, o nedenle ”sahre mevsimi” başlayınca biz, civardaki köylere, piknik yapılabilecek pınar başlarına sık sık aile dostlarımızla giderdik. Bu tür sahrelerden kalma harika anılarımı ve fotoğraflarımı hazine saklar gibi saklarım...
İşte, Kilis-Gaziantep asfalt yolu yapılana kadar, “mola yeri olarak bilinen” Beşgöz köyü de yazın sıcak günlerinde keyifle gittiğimiz yerlerden birisiydi. Babamla, Zeki Beyamca saatlarca sohbet eder, Annem arasıra fikirlerini beyan eder, ben de büyük bir keyifle onları dinlerdim. Aman hemen unutmadan yazayım; bu sohbetin eşlikçilerinden birisi de çok az miktarda “tek” ölçüsünde içilen rakıydı. Poyraz Savcı hatırlattı, Beşgöz köyünde o zamanlar elektrik olmadığı için, rakının buzunu Babam götürürmüş. Buz deyip geçmeyin, elektrik olmadığı yerde, altın kadar değerlidir! Aklımda sıvı gazla çalışan bir buzdolabı kalmış... Acaba kimin di o? Poyraz Savcı: “Dedemin gazla çalışan buzdolabı hiç olmadı” dedi. Öyle ya, bağevi olan, köyü, bağı bahçesi olan o kadar ahbab vardı ki, kimbilir hangisinde gördüm gazlı buzdolabını...
Beşgöz’de sevgi ve sohbet dolu sofraların yemeğini pişiren bir de aşçı vardı elbet. Ben hatırlayamadım, Poyraz Savcı hatırlattı: “önceleri Kilis’den iyi yemek pişiren bir kadın” gelirmiş. Ancak, o huysuz ve n’ālet bir kadın olduğu için işine son verilmiş. –Anteplicenin gözünü seveyim, ne güzel bir kelimedir n’ālet! Huyunu suyunu sevmediğiniz bir insanı tarif etmek için, bundan daha iyi bir kelime düşünemiyorum!- Daha sonraları benim hatırladığım erkek bir aşçı vardı. Adam, pavyonda, sazda çalıştığı için tabakları süslü sunmasını biliyordu. Küçük kavun ve karpuzların içini boşaltır, kabuklarına süslü delikler açar, içlerinde mum yakardı. Çocukluk işte, hala titreyen mumun aydınlığı aklımda, rüzgardan sönmezdi de, o mum ışığı...
Efendim bütün bunları neden yazdım? Ben, Çitçi Zeki Savcı’nın şiirlerini dinleyerek veya okuyarak büyüdüğüm için, ona büyük bir sevgi ve hayranlık duyuyorum. Geçen gün, şiirlerinden birisini köşeme koyarken, içim sızladı. Neden ben, onun torunlarıyla arkadaş değildim? Düşündüğümü hemen hayata geçirdim, Poyraz Savcı’nın iletişim bilgilerini edindim. Ona ulaştığım saniye, tanıdı beni... Ertesi gün buluştuk ve artık hep görüşmeye karar verdik. Bu arada Poyraz Savcı, Dedesi ile haberleştiğini, bu bilgileri de Sabah Gazetesinin okurlarıyla paylaşmak istediğini söyledi. Antep deyimiyle “mabalı Poyraz Savcı’nın boynuna”, buyursun gelsin...
Çiftçi Zeki Savcı’nın 1967’de ölümünün ardından oğlu Harita Mühendisi Halil Savcı, büyük uğraşlar vererek şiirlerini 1986 da “Bir Ömür Boyunca bütün Şiirleri” başlığı altında kitaplaştırdı. Kitap da Zeki Savcı’nın biyoğrafisine ve kişiliğine ait çok bilgi veriliyor:
Savcılı Aşiretinden Halil Rıfat Efendi ile Assiye Hanım’ın 11 Nisan 1891’de Abdürrahman Zeki ismini verdikleri bir oğulları olur. Zeki Savcı doğduğunda babası Halil Rıfat Efendi, 61 yaşındadır. Zeki, henüz 3 yaşındayken babası 1894’te ölür. Zeki, Rüşdiyeyi bitirir ve Amcası Dayı Ahmet Ağa’nın selâmlığına onun sık sık misafirleri olan devrin Vali, Paşa,Hakim gibi seçkin kişilerine verilen ziyafetlerde hizmet ederek kendini yetiştirir. Dayı Ahmet Ağa Selâmlığında edebiyata ve siyasete meraklı Antep’in aydın gençleri ve yüksek rütbeli memurları geceleri sık sık toplanır ve geç saatlere kadar güncel konularda tartışırlardı. Zeki Savcı’nın fikirlerinin oluşmasında, bu toplantıların çok önemi vardır. Dayı Ahmet Ağa ile ilgili yazılarıma aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz:
http://www.gaziantepsabah.com/yazi.php?id=672 http://www.gaziantepsabah.com/yazi.php?id=676 http://www.gaziantepsabah.com/yazi.php?id=684
Cemil Cahit Güzelbey, Zeki Savcı’nın ölümü üzerine pek güzel bir yazı yazmış. Yazının bir kısmı Kültür Dergisinin Aralık 1967 Cilt 10’da yayınlanmış. Güzelbey yazısında, Savcı’nın edebi yönünü, vezin ve kafiyelere hakimiyeti, düşüncelerini kolayca ifade edebilişi, kolay ve sâde göründüğü halde, bulunup söylenmesi ve taklidi zor olan sözler kullanarak çok nitelikli yazdığını belirtmiş. Son yazdığım yönü ile Hasip Dürri ile mukayese etmiş ve Zeki Savcı’yı hem köylüye; hem halka inebilmiş olmakla ödüllendirmiş. Nitekim, Çiftçi ve Para isimli destanları köylü ve şehirli halkın ezberine geçmiş parçalarından ikisiymiş. Gazelleri sık sık minarelerde mevlût ayinlerinde duyulmakta; Kurtuluş Savaşı ve Atatürk devrimlerini dile getiren parçaları törenlerde okumak için seçilirmiş.
Güzelbey’e göre, her devirde muhalif olan Zeki Savcı, şiirlerinde yapmacıktan çok uzak ve içtendir.
Zeki Savcı, gidişatını beğenmediği iktidarları yermekten hatta hicvetmekten geri kalmaz. Bu nedenle de hiçbir iktidarla arası iyi olmamıştır!
Kılıç Ali’nin Gaziantep’in efendisi olduğu günlerde yazdığı şu kıta oldum olası elden ele, dilden dile dolaşmıştır:
Atmadan bir tek fişek, oldun büyük kahraman
Ta’lîn, evci felekte mihri mah etti seni
Ayaşeyn ustad elinde, esefa şimşir olup
Gaziantep halkına devran, penah etti seni
Sözlüğe bakarak şöyle tercüme ettim:
Bir tek fişek atmadan, büyük kahraman oldun
İlanla, gökyüzünde hem ay hem de güneş oldun!
Kabiliyetsiz ustad elinde, eyvah ki kılıç oldun
Gaziantep halkına hem kader, hem sığınacak kişi oldun!
Bence Zeki Savcı’yı çok iyi anlatan bir dörtlük bu... Mezarı ışıkla dolsun...
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/p/yazilari.html adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder