Yıllar evvel, Gaziantep Kültür Dergisinde muhteşem bir şiir okudum. Beni çok etkilemişti... Zira, Antep dilini çok ustaca kullanarak şehirde yaşanan sıradan bir oturak alemini anlatıyordu. Doğrusu, o zamana kadar tabakhanede deri temizleyenlerin, derinin üzerinde son kalan yağları kazıyarak biriktirip “gıllı gahırdak” dedikleri içerisine hayvanın kıllarının da karıştığı yağ topağı yaparak bir rakı mezesi icad ettiklerini bilmiyordum.
Bir ara meyhane kültürünü incelerken, bu şiiri arşivimde aradım, bir türlü bulamadım. Sıkıntımı Sevgili Murad Uçaner’e ilettim. Meğer, Murad’da bahsettiğim şiiri okumuş beğenmiş. Hemen hatırladı, “o şiir Hüseyin Hüsnü Efendi’ye ait” dedi. Sağolsun, bilgisayara geçirip bana yolladı. Büyük bir keyifle okudum, güldüm. Murad bana şairin biyografisini de gönderdi.
Hacı Muhiddinzâde Hüseyin Hüsnü Efendi, 1877’de Kilis’de doğar. Aldığı medrese eğitiminde Arapça ve Farsça öğrenir. Zeki Savcı’nın kızkardeşi ile evlenir, Antep’e yerleşir.
1908’de II. Meşrutiyetin ilanından sonra siyasetle ilgilenmeye başlar. İttihak ve Terakki Cemiyetinin ateşli üyelerinden birisi olur. Bir dönem de Antep belediye meclis üyeliğinde bulunur. 1920 senesinde Antep’te vefat eder.
Hüseyin Hüsnü Efendi, Dr. Hüsnü Türköz’ün dedesidir. Hüsnü Bey’e telefon ettiğimde bana dedesi ile ilgili çok hoş bir şey anlattı. Şair Hüsnü Efendi, birgün çok içmiş, sarhoşluğun da etkisiyle bir arkadaşını hastanelik edecek kadar dövmüş. Ayıldıktan sonra duruma çok üzülmüş, ve “artık rakı içmemeye” yemin etmiş. Bu yeminden sonra yaşamına konyak içerek devam etmiş!
Dr. Hüsnü Bey, bir hikaye daha anlattı. Yine Şair Hüseyin Hüsnü’nün arkadaşlarından birisi, sarhoşluğu sırasında nahoş bir olaya neden olmuş, o da “Antep toprağında bundan sonra rakı içmem” diye yemin etmiş. Aradan zaman geçmiş, rakıyı o kadar özlemiş ki, Maraş’tan toprak getirtip, avluya serdirmiş ve onun üzerinde rakı içmeye devam etmiş!
Bahsettiğim şiirin oturak alemini anlattığı bölümünü buraya aldım. Okurlarımın hepsi Gaziantepli olmadığı için ne demek istediğini açıklayacağım...
........
Dedi heç Ma’met a’ağamla acı hıs corlaşıyk
Metta sahresine gitmemizi konuşuyk
Ağyol camısının menzili geldi o vahıt
Harfene etmeye bindirdiler işi bu lavut
Sahrenin masrafını ettiler o anda hasap
Yiymi yeddi buçâ çıktı sıçırtmalı kâap
Hemdahı bi medicidir a’rahısı, şarabı
Mezelik yeddi buçukluk da ca’rtlak kâabı
Yüz pa’ra’k leblebi yüz para da kavlak fıstık
Bi kuruş dahı çe’erdek iki yüzlük fındık
Çalgıcılar Meneşin oğlu Meneş, Kör Zadik
Dahı Torpakcı Mısır, Hoçiki, Pıçakçı Kâpik
Kömesine verilir ise eer dört mecidi
Balmumu kimi olur heppisinin büzzöö
Hasap ettik heppisi iki yüz kuruşa
Verdiler masraf uçun paraları hep ayyuşa
Dediler bi de maham olaydı heyydi
Var imiş Kürd depede bi uşân bi umudu
Bi de bakdım ki gidip mahamı aldı geldi
Üce boylu, saçı çok, yüzü, gözü gözeldi
Otururhan arada kandiş hem göz ediyy
A’zını geh de yumup çenesiyle dümdüz ediyy
Geldi tabahanadan yanımıza bi kaç uşak
Dediler meze uçun kıllı kahırdak alak
Birisi gitti ondan bi sahan aldı hemen
Yağ çıırtmış acı amma yüzüne, dadı yavan
Ara’hı olmasa yiyeni tutardı vırrık
Yazdığım gibi şiirin sadece kısa bir bölümünü aldım. Bu bölümde, harfene usulü (masrafları eşit şekilde paylaşarak) Sumaklı Medda denilen, bugünkü Keleş Hoca mağarası civarına pikniğe gitmeye karar verdiklerini anlatıyor. Antepliler, Müslümanı da Ermenisi de lahmacunu arasına közlenmiş patlıcan koyarak yerler.
Közlenmiş patlıcanlı lahmacuna da “sıçırtmalı lahmacun” derler. Bu şiir de patlıcan kebap için de “sıçırtmalı kebap” tabiri kullanılmış. Tabii, şiir argo diliyle yazıldığı için normal karşılıyorum. Meze olarak cağırtlak kebabı da alınacak. Bildiğiniz gibi, ciğer-gırtlak dan gelen bir kelime sakatat kebabı için kullanılıyor. Ayrıca, leblebi de rakıya eşlik edecek. Bir diğer meze de kavlak fıstık denilen, kırmızı kabuğu soyulmuş fıstık. Alem yapıyorlar ya, o zamanın Antebin ünlü Ermeni müzisyenleri de gelecek. Ayrıca kırıtan ve sağa sola göz eden bir de hayat kadını gerekiyor! Son alınacak meze ise “gıllı gahırdak” yukarda izah ettim. Evet, şiirin kısa bir bölümünü içki kültürünü anlatmak amacıyla izah etmeye çalıştım...
Hüseyin Hüsnü Efendi nurlar içinde yatsın, çok güzel yazmış...
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/p/yazilari.html adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder