Geçen yazımda Amerika’daki yiyecek şirketlerinin önce Amerika’yı, dolayısiyle tüm dünyayı kontrol edip, hepimize “fast food” veya “doğal/şık görünümlü/hijyenik” başlığı altında çöp bile olmayan yapay ve tehlikeli maddeleri nasıl yedirdiklerini anlatmaya çalışmıştım. Bu tehlikeli bilgileri yine Amerikalılardan filmin yapımcısı Robert Kenner ve gazeteci Eric Schlosser’den öğrenmiştim. Şimdi gazeteci Schlosser’den öğrenmeye devam edelim:
Fast food endüstrisi çok başarılı olunca, McDonalds Amerika’da en fazla et, patates, tavuk, domates, marul hatta elma tüketen kurum haline geldi. Bu arada, yine aynı firma, dünyada sattığı tüm hamburgerlerin aynı tada sahip olmasını da istedi. Bu şekilde büyük firmalar dünyadaki tüm yiyecek sanayisini kontrol etmeye başladılar. 1970 yılında paketlenmiş et, sektörün sadece %5 şini oluşturuyordu, bugün ise aralarında Tyson, Swift, Cargill ve National Beef’in olduğu dört dev şirket, et endüstrisinin %80 nini kontrol etmektedir. Anlatmak istediğim şu: fast food yememesiniz bile, bu sistemin içinden besleniyorsunuz. Marketlerde gördüğünüz ve size güven kazandırmaya çalışan güzel etiketler değişik olsa da, satın aldığınız ürünler yukarda saydığım dört firmadan birinin ürünüdür. İnsanlık tarihinde bu denli büyük ve güçlü yiyecek şirketleri olmamıştı. Tyson örneğin, tarihindeki en büyük yiyecek firmasıdır. İşte bu güçlü endüstri yüzünden tavuk yetiştirme sitili bile değişti. –Burada ekranda 1950 ve 2008 de yetişen iki civciv var.- 1950 de yetiştirilen civciv 70 gün sonra normal bir tavuk haline gelirken, 2008 de yetiştirilen civciv, 44 günde diğerinin tam iki katı ağırlığa ulaşıyor. Ayrıca, 44 günde yetiştirilen tavuğun kocaman bir göğsü var ve bacakları vücut ağırlığını taşıyamıyor. Tavuğun göğsünün büyük olmasının nedeni, tüketicilerin göğüs yani beyaz eti, tavuğun diğer taraflarına göre daha fazla tercih etmeleri... İşte bu tercih, üreticileri tavuğu yeniden dizayn etmeye teşvik edip, kocaman bir göğüs yaratmalarını sağlamış. Tabii, yiyecek sanayisini yönetenler sadece tavuğu değiştirmediler, bütün çiftliği değiştirdiler.
Food Inc. filminde yumurtadan çıkan civcivlerin önce yürüyen bantta, arkasından dar bir koridordan geçip, aşılandıktan sonra kafeslere alınıp, 44 gün sonra kesilmek üzere toplanışını izliyoruz. Zaten Tyson gibi firmalar, civcivin sahibi ama, aradan geçen 44 gün başka çiftçiler tarafından dolduruluyor. Richard Lobb, Milli tavuk konseyi başkanı. Bize, filmde yürüyen bantta işlem gören kesilmiş tavukları anlatıyor. İnanılmaz dev tesislerde tavuk değil, yiyecek üretiliyor. Öyle bir üretim bandı kurulmuş ki tüm tavuklar aynı boyda, aynı ende, aynı ağırlığa sahip, aynı et oranı verimliliğinde dizayn edilmiş. Sistem tamamen yyeceği en fazla şekilde üretmek üzerine kurulmuş. Amaç şu; en küçük alanda en fazla tavuk etini üretmek ve herkesin gücünün yeteceği fiyata satmak...
Kamera bu sefer, Mclean County, Kentucky’e çevriliyor. Amerika’nın güney eyaletlerinde ki tütün yetiştiriciliği gerileyince aynı çiftçiler bu sefer tavuk yetiştirmeye yöneliyorlar. Vince Edwards isimli tombul çiftçi de bunlardan birisi. 300 bin tavuğu olan Edwards, Tyson firması ile antlaşmalı olarak tavuk yetiştiriyor. Vince samimi olarak diyor ki: 49 günde tavuk yetiştirip paraya dönüştürmek varken, neden 90 günde yetiştirip daha fazla para harcıyasınız ki? Benim yaptığım yöntemle cebinize daha fazla para girer. Edwards, başta hiç güneş ışığı algılamayan tavuklarını göstermeye yanaşmasına rağmen, Tyson firmasının elemanları tarafınan ikna edilip, görüntü alınmasına yanaşmadı. Bunun üzerine Tyson firmasına gidildi, ancak onlar da görüşme istegini reddettiler.
Mclean County’de onlarca tavuk yetiştiricisi ile görüşüldü, hepsi görüşmeyi reddetmesine rağmen, içlerinden birisi Carole Morison, görüşmeyi kabul etti. Görüşmenin sonunda ise, Tyson firması ile olan antlaşması feshedildi. Morison şunları söyledi: Herşey Tyson’un tekelinde, aslında bu yöntemle tavuk yetiştirmek doğru değil. Diğer çiftçilerin konuşmamasını anlayışla karşılıyorum. Ancak, birinin konuşması ve gerçekleri söylemesi gerek. Diğer çiftçilerin aksine Carole hala eski yöntem, pencereleri açık tavuk kümesleri kullanıyor. Burada, biraz da güneş ışığı alabilen tavuklar çok kalabalık olsalar da kümesin içerisinde serbest duruyorlar. İçerisi oldukça kötü bir ortama sahip, Carole’un ağzında maske var, etrafta toz ve tavuk tüyleri uçuşuyor. Yaptığımız çiftçilik değil; bu seri üretim... Tam da fabrikalardaki yürüyen bantlar gibi, seri üretim burası. Civciv, çok kısa bir zamanda 2,5 kiloya ulaşıyor. İlginçtir, bu kadar hızlı büyümeye hayvanın kemikleri ve iç organları yetişemiyor. Yani, yetiştirdiğimiz tavuklar aldıkları kiloları taşıyamıyorlar. Ölen tavukları topluyoruz. İşte günlük yaşantımız böyle, ölü tavukları toplamayı normal sayıyoruz. Antibiyotikler; bakteriler onlara karşı direnç sağladıkları için çalışmıyorlar. Bu işi yapmaktan, benim bünyem de antibiyotiğe alerjik hale geldi, artık kullanamıyorum. Yetişen tavukları toplamak da oldukça meşakkatli bir işdir. Eskiden bu işleri Afrika kökenli Amerikalılar yapardı, bugün ise Latin Amerika kökenli kişiler yapıyor. Bu işçiler maalesef kayıt dışı çalışdıkları için, sosyal güvenceleri olmadığı gibi, şikayet hakları da yok.
İşte food inc. böyle bir film... Daha artanı da var... Bütün bu yazdıklarım onbeş dakika boyunca seyrettiklerimden not ettiklerim...
“Bir daha asla tavuk yemem; veya “Şunu yemem, bunu ağzıma sürmem” demeniz hiçbir şey ifade etmiyor! Sistem kurulmuş ve biz onun içerisinde sadece basit bir piyonuz. Fast food olarak tavuk yemeseniz bile, evinize aldığınız ve bir lokanta da yediğiniz tavukla sisteme hizmet edip, zincirin tamamlanmasına katkıda bulunuyorsunuz. Ya onca peynirler, sosisler, pastırmalar, ekmekler, paketli bisküviler, daha aklıma gelmeyen bir dolu ürün... Geçen sefer yazmıştım, Amerika’da bir markette ortalama 47 bin ürün varmış, hangisini yazayım?
Demek istediğim, kurulan yiyecek sisteminden kendimizi korumamız asla mümkün değil... Çok güvenerek aldığımız etin, peynirin veya yoğurdun kaynağı olan hayvanın nasıl beslendiğini biliyor muyuz? Şimdi artık herkes hazır yem kullanıyor. Hazır yemler de ayrı konu! En iyisi ben burada bitireyim yazımı.
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/p/yazilari.html adresinde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder