Takas, ya da değiş tokuş insanoğlunun yaşamına başladığından beri süregeliyor.
İ.Banu Doğan, “Tarih Öncesinde Ticaret ve Değiş Tokuş” isimli çok güzel bir kitap yazmış. Kitapta geçmişte ve yakın tarihimizde tespit edilebilen takas yöntemleri, örneklerle gayet güzel anlatılmış.
Değiş, tokuş ve ticaret konusunda, geçmişte bugün düşündüğümüz sistemlerden hem çok fazla ve hem de farklı sistemler vardı.
Ticaret yapmak için mutlaka sermaye gerekmediği de, aşağıda vereceğimiz örneklerden anlaşılabilir. Sahip olduğunuz yeteneğe veya ürüne göre ticaret yapabilirsiniz. Örneğin çömlekçiliği ya da kırık cam parçalarını eriterek kavanoz imal etmeyi biliyorsanız, aç kalmayacağınız gibi ürün de kazanabilirsiniz.
Düşünsenize... Ticareti şöyle ya da böyle yapmak için önce elinizdeki malı taşımanız gerekir.
Malları taşımanın en verimli yolu, onları suyolu ile taşımaktır. Özellikle internetteki kaynaklar, suyun üzerinde yüzdürülen sal, yelkenli, kürekli kayık gibi araçlarla, tekerleğin Mezopotamya’da bulunduğunu yazıyor. O nedenle nakliyenin de buradan başlaması gayet doğal.
“Obsidiyen: Lav akıntıları kenarlarında lavların ani soğuması sonucu oluşan siyah, gri, yeşil ve mor renkli kalın şişe camını andıran, kesici bir kenar vererek kolay kırılabilen volkanik cam” olarak tarif ediliyor.
Neolotik çağın başında obsidiyen, Orta Anadolu’dan Kıbrıs’a taşınmış. Yani, önce karayolu ile denize, daha sonra deniz yolu ile Kıbrıs’a... Obsidiyen, kesici alet olarak kullanıldığı için, yaşamsal önemi var o dönemde...
Tepe Gavra’da bulunan modellerde iki ve dört tekerlekli arabaların M.Ö. 3000’lerde yaygın olarak kullanılmakta olduklarını gösteriyor. Bilinen en eski yol sistemi ise M.Ö. 800’lerde onu kullanan Urartular’a aitmiş. Urartular bildiğiniz gibi Doğu Anadolu’da Van Gölü havzasında yaşadılar.
Sabi Abyad yerleşmesinde M.Ö. 7000’lere ait zahire ambarı olarak kullanıldığı düşünülen kerpiç bir yapı bulunmuş. Depo olarak kullanıldığı tahmin edilen yapıda yanmış tahıl kalıntılarının yanısıra farklı mal gurubunu temsil eden sayısız geometrik obje(marka)ye rastlanmış.
Bu objeler, 67 farklı desene sahipmiş ve sayıları 250 yi geçiyormuş. Bu ne demek biliyor musunuz? Onlarca farklı tüccar, mallarını bu kerpiç yapıda depolamışlar. Bulunan bu obje/mühürlerin de bir çeşit belge ya da makbuz işlevi görmüş oldukları izlenimi veriyormuş. Herhalde, tüccar tahılı getirip yığıyor, uygun bir yerine de kendine ait mühürü yerleştirip gidiyor. Satış zamanı gelince de malını mühürü vasıtasıyla bulup, geri alıyordu.
Şimdi, Mezopotamya’ya şöyle bir bakarsak, satacak mal var, nakliye mevcut, gerekirse depolamak için sistem var. Ne eksik? Bütün bunları kayıt altına alacak bir yazı sistemi gerekli, işte onu da M.Ö. 3200’lerde Sümerler icad etmiş. Ticaret hacmi arttıkça ticareti kontrol etmek ve hesap tutmak gerekli. Sümerler tarafından icat edilen çiviyazısı tabletler ticareti belgeleme konusunda bizim gerekli bilgileri edinmemizi sağlıyormuş.
Asur Ticaret Kolonileri Döneminde, Anadolu’ya Asur’dan gelen kalay ve kumaş, eşek kervanlarıyla taşınmaktaydı. Asur’dan çıkıp, Anadolu’da Kaniş’e (Kayseri) ulaşmak için ortalama 1000 kilometre yol katetmek gerekiyordu. Bu yol, her zaman aynı güzergahtan geçmezdi. Ve bugün anlaşıldığına göre, kervan yolu oldukça güvenliydi. Kervanın kaybolduğu veya yağmalandığına dair çok az kayıt vardır. Bu dönemde bir kervan genellikle birkaç çift eşekten oluşmaktadır. Bilinen en uzun kervan 14 eşekten oluşmuş ve Anadolu’ya 350 parça kumaş getirmiştir. Anadolu’da yükünü bırakan eşek, dönüşte ona gerek olmaması sebebiyle aşağı yukarı Asur’da satın alındığı fiyata satılmaktadır.
Asur ticaret kolonileri döneminde ticaret ağı üzerinde birbirlerine kısa mesafede birçok konaklama yerinin varlığı biliniyor. Olasılıkla ustalar getirdikleri ürünün veya verdikleri hizmetin karşılığının hiç değilse bir bölümünü yiyecek ve kalacak yer olarak almaktaydılar.
1970’lere kadar uzun mesafe ticareti Güney Anadolu ile Batı Anadolu arasında sürdü. İpek Yolu’nun geçtiği yolları izleyerek seyahat eden deve kervanları tuz ve kabaca biçimlendirilmiş döven yapmaya yarayan madeni aletler taşırdı. Taşınan tuz ve aletlerin karşılığında tahıl alınırdı. Son zamanlarda tuz, bazı meyvelerle değiştirilerek bu takas işlemine devam edilmektedir.
Bir de hasada bağlı olarak kurulan panayırlar var. Bunun içn de Trakya’ya bakalım. İlk hasat yeri Keşan olduğu için ilk panayır da burada kurulmuş. Elinizdeki malı verip, Keşan’da yetişen ürünle takas etmeniz, ticaret hacminizi genişletir. Panayırlar, hasada göre, başka il ve ilçelerde de kurulup, ticaret devam edermiş.
Göbeklitepe, Anadolu’da toplanma yeri için verilebilecek en güzel örnektir. Burada, insanlar çeşitli nedenlerle toplanıyorlardı. Tapınak alanlarında yaşamadıklarına göre, dini ritüellerinin yanısıra mutlaka ticari bir iş yapıyor, yaşamlarını devam ettiriyorlardı.
1970’li yıllarda Gaziantep’te Duralex veya başka bir firma tarafından üretilen kahverengi cam tabaklar pek popülerdi. Tahmin edeceğiniz gibi bu tabaklar kaçak gelirdi. Pasajlarda satılmalarının yanısıra, Antep’te kısaca “aptal” olarak isimlendirilen çingeneler tarafından takas yoluyla da satılırdı. Çingeneler bakır mutfak eşyalarından tutun, kot pantolanlara kadar çeşitli eşyaların karşılığında kahverengi cam tabaklar verirlerdi.
Çok hoşuma giden, hatırladıkça gülümsediğim, takas konusunda başka bir yaygın deyişte yine Antep’ten... Biliyorsunuz, her ürünün hasat mevsimi ayrı... Çingeneler, hasada göre, köylerin yakınlarında çadırlarını kurarlardı. Tıpkı, Trakya’daki panayır gibi. Hasatta işçi olarak çalışır karşılığında hasat edilen ürünü alırlardı. İşte böyle bir çingene, aynı anda fıstık, üzüm ve ceviz hasat edildiği için her yere yetişememenin çaresizliği ile şöyle demiş: “Bebirge’de üzüm toplanıy; Nurgana’da ceviz silkiliy; Arıl’da fıstık silkiliy; Aptal, hangi birine kaçsın?.... Allah canımı ala da kurtulam”...
1965’te Siirt’teki Herapol Dağı’nda yaşayan Garizan aşireti hayvan yetiştirdiği için yağ ve yün elde etmektedir. Aşiretin yaşadığı yer, 3000 metre yüksekliktedir ve civarda başka hiçbir yerleşim bulunmamaktadır. Hayvancılık yaptıkları için tuza ihtiyaç duymaktadırlar. Garizan aşiretine tuz verip, onlardan yağ alan bir çerci vardır. Bu da gezgin tacirlerin, ihtiyaçlar karşısında en ücra yerlere bile gidebildiğini gösteren güzel bir örnektir.
Ticaret, takas, değiş tokuşa daha çok örnek vermiş, İ.Banu Doğan, ama benim yerim bu kadar
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/p/yazilari.html adresinde