Amerika’daki kütüphanelerden birinde çalışırken mısır bitkisinin Cenevizliler tarafından Amasra’dan İtalya’ya götürüldüğünü okumuştum. Bunun neticesi olarak, İtalya’da mısır bitkisine “Türk buğdayı” diyorlardı. Dönüşümde hiç üşenmedim kalktım Amasra’ya gittim. 1998 senesi idi ve ben ilk kez Batı Karadeniz’e gidiyordum. Gaziantep’ten Ankara’ya uçak; Ankara’dan Bartın’a otobüs ve Bartın’dan Amasra’ya dolmuşla gitmiştim. Yol boyu yeşillik ve kırmızı kiremitle kaplı evler gördüm. O senelerde benim yaşadığım Güneydoğu’da ise bolca biriket, bitirilmemiş inşaatlar ve çatı yerine, üzerine beton dökülüp dam yapılmış evler vardı. Kısacası Amasra tarafı cennet gibi yemyeşil, Güneydoğu tarafı ise biriketin rengi olan gri idi. Amasra’yı, insanlarını, doğasını o kadar sevdim ve beğendim ki tekrar tekrar gitmek istedim hep. Bir türlü kısmet olmadı. Bir iki hafta önce Tanrı dileğimi kabul etti ve tekrar Amasra’ya gittim. Amasra’nın isim annesi Amastris, bir Pers prensesinin ismi. İskender, M.Ö. 324’de Hint seferini idare eden komutanı Krateros’u, İran-Akameniş Kralı III.Dareios’un yeğeni Amastris’le evlendirmiş. Ancak, kısa bir süre sonra Büyük İskender ölüp, imparatorluk parçalanınca bu evlilik de bitmiş. Amastris iki sene sonra M.Ö. 322’de şimdiki Karadeniz Ereğlisi (Herakleia)’nın derebeyi olan Dionysios’la evlenmiş ve böylece Karadeniz kıyılarına gelmiş. Hikayesi uzun... Ben, dört çocuğu olduğunu ve hayatı boyunca üç evlilik yaptığını yazmakla yetineyim. Şimşir, meşe palamudu ve kestane Amasra’nın ormanlarında yetişen en önemli ağaçlar. Bunlara yabani olarak yetişen birçok meyveyi de eklemek lazım. Elma, armut,erik gibi... Amasra’nın ormanları kestane ağaçlarıyla dolu. Kente girerken tepede manzara seyredebileceğiniz çok güzel bir yer var. Kestaneciler, kurutulmuş meyveleri, mısırları, otları satanlar oraya konuşlanmışlar. Kestanelerin hepsi ormandan toplanmış, yani kendiliğinden yetişmiş ağaçlarda, o kadar lezzetliki anlatamam. Kurutulmuş erikler, elmalar ve diğer meyveler de pek lezzetli. Kavurga yapmak için sattıkları mor mısır da kaliteli, hepsi patlıyor. Amasra’nın içinde, daha doğrusu orta yerinde pek modern bir Pazar var. Satıcıların hepsi kadın. Evlerinde ürettikleri erişteleri, tereyağını, peyniri, sütü getirmiş satıyor. Tereyağının nasıl yapıldığını sorduğumda “ayrandan yapıyorum” deyince düşünmeden aldım. Eve getirip, Arsuz’da öğrendiğim yöntemle sadeyağ yaptım. Pek nefis oldu. İstanbul’da ayrandan yapılmış tereyağı bulmak imkansız gibi. O nedenle tereyağı almak için Amasra’ya gitmek gerek herhalde! Tahta oymacılığı ve işlemeciliği de meşhur Amasra’nın. Ormanlarında şimşir ağacı bol olduğu için tahta kaşıklar ve mutfakta kullandığımız diğer tahta gereçler hep bu ağaçtan yapılıyor. Şimşirden yapılan kaşık ve mutfak gereçleri gerçekten de çok dayanıklı, eskimiyor diyebilirim. Fatih Sultan Mehmet, Trabzon seferinden önce Amasra’yı Osmanlı İmparatorluğuna katmış. Şehre tepeden bakıp da nefes kesici, o güzelliği görünce “Lala, Çeşm-i Cihan bu mudur ola?” dediği rivayet edilir. Doğası bu denli güzel olan Amasra’nın çok da zengin bir bitki örtüsü var. Nergis çiçeğinin ismi: Zarenkadeh Amasra’da ve bol miktarda yetişiyor. Bol miktarda ot yetiştiği için de ot kültürüyle yapılan yemeklerin yelpazesi de pek geniş. Mısır yaygın olarak yetiştiği için de bu malzeme ile yapılan yemek sayısı hayli fazla. Karadeniz’de yaygın olduğu gibi Amasrada’da mısırı yazın fırında kurutup, taneleyip, tanelerin kabuğunu soyarak kullanmak pek yaygın. Kabuğu soyulup çekilen tane mısırın ismi: göce. Yıllar evvel gittiğimde Amasra’da “Canlı Balık” restoranda balık yemiş, çok beğenmiştim. Getirdikleri salatanın tazeliği ve sunumu da aklımda kalmıştı. Bu gittiğimizde baktık, iki tane Canlı Balık restoran var. Biz, eskisine gittik, yani benim seneler evvel gittiğime. Şimdi oranın ismi: Mustafa Amca’nın yeri Canlı Balık restoran olmuş. Benim gördüğüme oranla yeri üç misli büyüttükleri halde, özellikle hafta sonlarında restorana oturmak için sıra beklemeniz gerekiyor. Balıklar taze ve hakkıyla pişirilmiş. Salata ise, yıllar evvel olduğu gibi taze, çok zevkli bir sunum da geliyor önünüze ve üzerine konulan zeytinyağı gayet kaliteli. Restoranın hikayesini ve şimdi rahmetli olan şefi Emine Hanım’ın öyküsünü Mutfak Dergisi’ne yazmıştım. Değerini vererek, güzel salata yapmak Emine Hanım’dan miras kalan ve kendilerinin de titizlikle sürdürdükleri güzel bir gelenek... Zengin mutfak kültürüne sahip olan Amasra’nın “çöven ekmeği” diye bir de ekmeği var. Çöven denilen tavalarda pişen ekmeğin karışımında mısır unu ve kepek oranı yüksek yerli buğday bulunuyor. 1998 yılında Amasra’nın Belediye Başkanı Coşkun Demirel’di. Eşi, Fatma Hanım, bana o kadar çeşitli yemekler yapıp gösterdi ki şaşırıp kalmıştım.İsimleri de hoşdu yemeklerin: Mamalika, Halıçka, Pumpum Çorbası, Gartlaç. Mamalika ve Halıçka fırınlanmış undan yapıldığı gibi, çiğ mısır unundan da yapılabiliyormuş. Gartlaç, Karadeniz bölgesinde günümüzde yapışmaz tavada yapılan geleneksel ekmeğin Amasra’da aldığı isim. Maydanoz veya köy dolması isimli bulgur yemeği de çok ilginç. İri bulgur haşlandıktan sonra soğan, kırmızıbiber ve içerisine un katılarak diğer baharatlarla yoğruluyor. Köfte kıvama gelince yuvarlanıyor. Suda haşlandıktan sonra üzerine yoğurt dökülerek tüketiliyor. Fatma Hanım’ın verdiği bilgileri, yaptığı yemekleri hepsini Mutfak Dergisine yazmıştım. O kadar çok yemek çeşidi var ki, hepsini buraya yazmaya imkan yok. Size, ıspıt denilen ve bu bölgede yetişen pek popüler bir ottan bahseyim. Amasra’da ıspıtın kökünü yiyorlar ve onu da düdüklü tencerede pişiriyorlar. Soğanla falan pek lezzetli bir yiyecek olup çıkıyor. İncir dondurmasını ben ilk Amasra’da duymuştum. İncirin dövülüp ılık süte konması ve o sütü koyulaştırarak adeta katı yiyecek haline getirmesi bana pek inandırıcı gelmemişti. Seneler sonra incir dondurmasını Çiya’da yedim, pek sevdim. Sonra da tarif alıp evde yaptım. İncirin mayaladığı süt, bayağı sertleşiyor ve hafif hoş bir tatlı haline geliyor. Amasra’nın zengin mutfak kültürünü mutlaka tatmak gerek... Amasra’nın her yanı ayrı güzel... Üzerinde Cenevizli ailelerin amblemlerinin bulunduğu kalıntılar, koylar ve her kıvrılışta karşınıza çıkan mavi denize seyredilerek doyulmuyor. Özellikle hafta sonları 30 dakikada bir kalkan Amasra tur teknelerine mutlaka binip, kenti denizden de seyretmek lazım. |