Füsun Sayek festivalinin
sonuna geldik. Önce kermes, sonra Selçuk Cingi rock konseri festival
sona erdi. Bu arada, benim yazdıklarımın festivalin sadece akşam kısmı
olduğunu, halbuki etkinliğin sürdüğü on gün boyunca çeşitli tıp
hizmetleri verildiğini de eklemeliyim.
Festivalde on gün boyunca benim
yazdığım kültür etkinliklerinin yanısıra çocuk sanat atölyesi, taş
yontma çalışması,”tiyatro ve yaşam”, “iyi sunum teknikleri” isimli
atölye çalışmaları gibi katılanların pek keyif aldıkları çalışmalar da
vardı.Kermes, çardak restoranda yapıldı. Arsuz’da uzun yıllardan beri yazın veya sürekli yaşayan insanların hepsi kermese yemekle, takı, nakış veya satılacak bir nesne ile katılmışlardı. Bu arada, biraz Arsuz mutfağı da öğrendik. Özel günler için yapılan mahlepli çörek hoşuma gitti. Fatma Gezmen’in özenerek yaptığı “fellah köftesi” de pek nefisti. Zaten satılan yiyecekler “Füsun’un Arsuz Lezzetleri” diye anlamlı bir isimle satıldı.
Özellikle gençler “Cingi Özel Dinletisi”ne pek ilgi duydular. Gençler dansedebilsin diye Arsuz evindeki avlunun bir bölümü boş bırakılmıştı. Selçuk Sami Cingi’nin vokal gitar çaldığı rock konserinde, Eser Ünsalan bas gitar, Tolga Kılıç klavye ve Mert Alkaya davul çaldılar.
Arsuz hakkında Ayşe Batman ve İskender Sayek’in yazdığı çok güzel bir broşür var. Broşürde Arsuz’da bulunan paraların fotoğrafları da yer alıyor. Şimdi bu pek beğendiğim broşürü özetleyip, Arsuz’un tarihi hakkında biraz bilgilendireyim sizi.
Antik dönemde Kilikya, Doğu Akdeniz Bölgesinin ismi. Kilikya’nın en doğu sınırını Rosos burnu (Bugün kü Domuz –Hınzır- Burnu oluşturuyor. Arsuz’un sınırı ise Konacık köyünden Akçalı köyüne kadar uzanıyor ve içerisinde Arsuz Çayı, Akdeniz’e kavuşuyor.
Arsuz’un bilinen tarihi Hellenistik Döneme –M.Ö.4. yüzyıl-a kadar gidiyor. Ancak tarihçiler, bölgede ki coğrafyanın uygunluğu nedeniyle yerleşimin çok daha eski yıllara gidebileceğini söylüyor. Antik Arsuz kentinin en parlak günlerinin Roma Dönemi’ne ait olduğu düşünülüyor. Buna kanıt ise, mevcut kalıntı, buluntu ve orijinal kaynaklardaki bilgiler. Maalesef bugüne kadar Arsuz’da sistematik bir arkeolojik çalışma yürütülmedi. O nedenle de elimizde kesin bilgiler yok.
Tarih boyunca “Rhosus”, “Phosopolis”, “Arsous” isimlerini alıp, günümüzdeki Arsuz olmuş. Ünlü coğrafyacı Amasya’lı Strabon’a göre “Kilikya’nın en önemli şehirlerinden birisidir”.
Batman ve Sayek Arsuz hakkında pek güzel efsane de yazmışlar. Antakya şehrinin kurucusu I. Seleucus Nikator, M.Ö. 300 yılına Demetrius’un kızı Staratonica ile Arsuz’da evlenip karaya çıkmış. Bugün antik kentten geriye görülebilir fazla birşey kalmamış, çünkü üzerine modern yerleşim kurulmuş. Antik dönemde İskenderun körfezi çevresinde yer alan diğer kentlerin isimlerini de bilgi olarak yazayım: Aigai/Ayas, Issos/Erzin civarı, Baiae/Payas, Alexandeia/İskenderun, Nyriandros/İskenderun civarı ve Seleuceia-Pieria/Çevlik. Bir zamanlar bölgenin zengin tarımsal ürünleri bu limanlarla birlikte Arsuz’dan pazarlanıyordu. O, görükemli antik kentten bugün inşaat kazıları sırasında heykel, sütun, lahit, mezar steli, kanalizasyon ve su sistemleri ve yer mozaikleri gibi yapısal ve mimari öğeler bulunmaktadır. Yine günümüzde askeri sınırlar içerisinde bulunan iskele ve dalgakıran kalıntısı antik şehrin ihtişamına işaret eden maddi varlıklardır.
Antik Arsuz kentinin mezarlığı yani nekropolü, yerleşimin biraz dışında yarımadanın batı ucunda deniz gören bir yamaçta olduğu tahmin ediliyor. Burada son derece kaliteli Roma dönemine ait seramikler bulunmuş. Arsuz ve çevresinin, geriye kalan kilise ve kalelerinen, Bizans ve Haçlıların da bölgede yaşadığı anlaşılıyor. Ayrıca, Rhosus, M.S. 12. Yüzyılda Ermeniler tarafından işgal edilmiş.
Arsuz, 1516 Mercibadık Savaşı ile Osmanlı topraklarına katılmış. Halep eyaleti içinde Belen kazasına bağlı nahiye olarak yönetilmiş. İçinde bulunduğu bölgenin coğrafi konumundan ötürü etnik açıdan mozaik özelliği taşıyor. Arsuz’da kitabesine göre 1778 tarihinde inşa edilen Ortodoks kilisesi 19. Yüzyılda onarılmış. Aziz Hanna Ortodoks Kilisesi zengin ikonolara sahip, çan kulesi var ve tarihi bir e mezarlığı bulunuyor. Aziz Hanna Kilisesi günümüzde de kullanılan bakımlı bir yapı.
1951 senesinde Seton Williams tarafından tüm Kilikya bölgesinde yüzey araştırmaları yapılmış. Yüzey araştırmalarında ele geçen yüzey buluntularına göre bölgede Hellenistik ve Roma döneminden önce yerleşim yoktur. Rhosus kazı alanında, Bizans dönemine ait mozaikler bulundu. Kentten bazı kalıntılar günümüze kadar ulaşsada, denizin suları ilkçağdan bu yana yükseldiği için liman ve kent kalıntıları deniz içerisinde kalmıştır. Karada sadece bir höyük, tarihsel yol, mozaik döşeme parçaları ve nekropolis kalıntıları bulunuyor. Rhosus kazı alanında mozaiklerin az ilerisinde Roma mezarları, Bizanslıların zeytinyağı ve şarap depolamak için kullandıkları lahitleri görmek mümkün.
Diğer taraftan 2002 yılında Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD), Türkiye Sualtı Araştırma Enstitüsü ile Bilkent Üniversitesinin Alexandratta Project adını verdikleri İskenderun Körfezi’nde yapılan arkelolojik yüzey araştırmaları projesinde Arsuz ve civarında da araştırma yapılmış ve Bizans Dönemi’ne ait iki kalıntı olduğu tesbit edilmiştir.
Ayfer Tuzcu Ünsal
atunsal@gmail.com
Yazarın diğer yazıları: http://www.ayfertuzcuunsal.com/p/yazilari.html adresinde