Aile dostları akraba gibidir bazan... Bizim de taa çocukluğumdan beri dost olduğumuz böyle aileler var. Çocukları da kardeşlerimiz gibi doğal olarak... Bugün konu edeceğim bu dostumuz, çok başarılı bir iş kadını. Kocası da başarılı bir mühendis. Dünyalar güzeli üç çocukları var. Hem kızı, hem oğlu evli, küçük oğlu ise henüz orta öğretimde...
Evlendirdiği kızı, gerçekten de mankenlik yapabilecek kadar güzel vücut ölçülerine ve yüz güzelliğine sahip bir kız. Sadece güzel değil, akıllı, çalışkan ve zeki de kızımız. Şimdiye kadar gittiği tüm okulları birincilikle bitirdi. Üniversite de kendine bir hedef belirledi, o hedefi de tutturdu. Üniversitenin bulunduğu şehre taşındı ve birinci sınıfı birincilikle bitirdi yine. Fiziki güzelliği çok kişinin dikkatini çektiği için doğaldır, bir dolu talibi vardı. Talipler zaman zaman reddedilse de Gaziantepli, zengin ve iyi tahsil yapmış ailenin oğluna “olmaz” diyemediler. Daha doğrusu, damat adayı işlerinin bir kısmının yurt dışında olması nedeniyle güzel kızımızı “dünyayı gezmek” vaadiyle kandırdı galiba!
Dostumuzun güzel kızının evleneceğini duyunca sevineceğime üzülmüştüm! Başarısı nedeniyle sınıfları jet hızıyla geçen; üniversiteyi ilk girişte kazanan kızımız, hem çok genç, hem de henüz çocukluğunu tamamlamamıştı. Paula Wolfert, bana 1930’lu, 40!lı yıllarda Amerika’da varlıklı ailelerin kız çocuklarını, “daha iyi koca bulsunlar” diye üniversiteye gönderdiklerini söylemişti. Bizim dostumuz da kızını “daha iyi koca bulması” için mi üniversiteye göndermişti acaba?
Muhteşem bir düğün; dünyanın üç ayrı yerinde ev; lüks olduğu her yönüyle belli frapan bir yaşam ve dünyaya gelen bir bebek... Herşey kağıt üzerinde pek güzel görünüyor. Ama, yakınlaştığınız zaman, açıklayamadığınız bir tuhaflık olduğunu seziyorsunuz. Bir süre sonra başka bir ahbapdan duydum, boşanmak üzere mahkemeye başvurmuşlar! Şimdi, aile mahkemeleri kurulduğu için, boşanma davalarında mahkeme önce, aile birliğini korumaya çalışıyormuş. Bu amaçla da önce psikolojik destek veriliyormuş. Detaylara girmemeyim, ahbabımın kızı da o evredeymiş...
Bütün bunları, yaşadığım 50 senede hiçbir şeyin değişmediğini üzülerek fark ettiğim için yazdım. Rahmetli babam, bir akil adamdı. Akrabalar, eş-dost, hatta komşular tüm problemlerini gelir ona anlatır, beraber çözüm üretirlerdi. Her öğle vakti, yemeğe eve gelirdi. Ahbablar da onun dinlenme saatlarını bildikleri için, öğle yemeğinden hemen sonra evimize gelirler, o gazeteye dönmeden, sorunlarını anlatır, yardım isterlerdi. Gayet net hatırlıyorum, bunların bir kısmı da yeni evli ahbap çocuklarının problemleri olurdu. Şikayeti dinler, yeni evliler de dahil taraflarla konuşur ve mutlaka sorunu çözerdi. Bu çözüm, burada iki cümle ile yazdığım kadar kolay olmazdı, ama sonuç hep olumlu olurdu. Babam yaşasaydı, burada anlattığım sorunu çözebilirmiydi, emin değilim, zira zaman çok değişti...
Evlenirken, sadece gençler değil, ailele rde evleniyor. Bilinçli olarak, yaşamınızın sonuna kadar birlikte olacağınız yeni akrabalarınız oluyor dünürleriniz. Onlarla anlaşmak, birarada hoşça vakit geçirmek ideal olanı... Ama kağıt üzerinde öyle de gerçek yaşam da bazan öyle değil...
Evlilik gerçekleştikten sonra ailelerin, gençlerin yeni kurduğu yuvaya çok müdahil olduklarına tanık oluyorum. Bunun nedenlerinden birisi, yukarda yazdığım gibi, evlenen genç hanımın, henüz evliliği kaldıracak kadar olgun olmaması... Kararlarını kendisinin verememesi, önünü görememesi nedeniyle, evliliğinin gidişini yönetememesi... O nedenle hemen gelin hanımın annesi devreye giriyor! Başarılı bir iş kadını ya... İşe mahkeme açarak başlıyor, kızını ve torununu korumaya alıyor... Bunları asla eleştirmek için yazmıyorum, ama gerçek bu.. Hep, anneler, babalar devrede...
Ben, Anadolu’da çok gezerim. Gittiğim yerin, özellikle hanımlarıyla iyi dostluklar kurarım. Böyle dost olduğum Orta Anadolu kentindeki bir hanım, beni sanki ailesindenmişim gibi kentte gezdirmişti. Galiba akrabasıydı, yardımcı doçent, genç bir hanım evleniyordu. Yeni evi hazırlamışlar, gelenekleriymiş, orada bir eylenti yapıyorlar, beni de götürdüler. Yardımcı doçent hanımın kayınvalidesi, akrabaları filan herkes orada. Bir tek yabancı ben varım. Yiyecekler filan yendikten sonra, kayınvalide, yardımcı doçent hanımın çehizini beğenmediği için, daha önce ona hediye ettiği, kolye mi, iğne mi, değerli bir mücevheri mustakbel gelin hanımdan geri aldı! Ben, olaydan o kadar etkilendim ki, elimdeki tabağımı az daha yere düşürüyordum. Gelin hanım çok olgun olduğu için, kayınvalidenin o gereksiz hareketi görmezden gelindi, ve evlilik gerçekleşti. Zaman zaman görüşüyorum, gayet de iyi gidiyor. Ama, bendeki izi, hala sürüyor, nedense...
Dedim ya, yemek kültürü ile uğraşınca, en iyi kaynak meraklı ve konuşmasını seven hanımlar. İşte onlardan birisi ile sohbet ederken –bu seneler evvel oldu- kızının boşandığını söyledi. Ben de üzerime çok vazifeymiş gibi, “neden boşandı?” diye sordum. Cevap olarak ne dedi biliyor musunuz? “Kızım çok istemesine rağmen, ona bir Christian Dior güneş gözlüğü almadılar!”
Yine bir başkası... Yeni avukat olmuş genç bir adam, eşimin ahbabının kızı ile evlendi. Avukatın babası emekli devlet memuru, zor geçiniyorlar. O nedenle, avukat olan genç adam, diğer kardeşlerini kendi maaşıyla okutuyordu. Kız tarafı hiç hoşlanmadı bu davranıştan. Ailelerin arasında adeta meydan kavgası oldu ve olay mahkemede boşanmayla bitti!
Aileler çok müdahil olmasalar, gençler evlilik yaparken, tamamen kendi iradeleriyle bunu gerçekleştirseler, problemler daha azalır gibime geliyor. Lütfen, 50 sene içerisinde birşeyler olumlu yönde değişsin artık... Değişim olmalı, yoksa dünya olmaz... |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder